Çorbada Tuzu Olmak (Habernews.com)

ÇORBADA TUZU OLMAK

Atasözleri ve deyimler dilin eskiliğini ve işlenmişliğini gösteren en önemli delillerdendir. Günlük hayatta sıkça kullandığımız bu sözler aynı zamanda halk dehasının da şaheserleridir. Bir dilin atasözü ve deyimleri ne kadar çoksa o dil o nispette eski ve işlenmiştir. Bu yönüyle dilimiz çok zengin ve köklü bir dildir.

Gelelim “çorbada tuzu olmak” deyimine; kimi zaman öyle konularla karşılaşıyoruz ki gerçekten çorba olmuştur, her aklına esen de bir avuç tuz attığından artık ortada çorbadan çok tuz vardır. Lafı başörtüsüne getireceğim ama tuzu hangi elimle atacağıma karar veremiyorum. Sözü döndürüp dolaştırmam da bundan. Buyurun “çorbalı tuza”.

Evet, son zamanların çorbası, başörtüsü. Her kanalda aynı konu, her gazetenin manşetinde benzer cümleler. Yazıyorlar, çiziyorlar, konuşuyorlar konuşuyorlar.. Neymiş bu başörtüsü böyle; ortada ne laiklik koydu ne cumhuriyet. Olayın dini yönünü bir tarafa bırakalım, çünkü kimileri dininden şüphe ettirecek derecede sözler sarf ediyorlar. Siyasi tarafı da bir tarafa bırakalım kimileri safını çok net bir şekilde belli ettiler zaten. Olayın insani boyutuna bakalım (hoş bazıları insanlıklarından da şüphe ettiriyorlar). Bir hoca çıkıyor başörtülü öğrenciye hak ettiği notu vermem diyor. Bu nasıl bir mantık, nasıl bir düşünce! Yasakçı zihniyet ifadesi çok basit ve masum skolastik felsefe falan demek lazım. Parlak hocanın düşüncesi Ortaçağın karanlığını kıskandıracak cinsten.

Parlak hoca ve onun avanesi rahat olsun. Böylesi sığ fikirler olduktan sonra irticaya ne hacet. Hangi fikir insanların kılık kıyafetine göre not verecek kadar zararlı olabilir ki!

Şimdi ey Parlak hoca, sen bu yazının buraya kadar olan kısmını görmezden gel ben de, başörtülü öğrencilerin büyük çoğunluğunun başörtülerini(haydi aynı dili konuşalım türban diyelim) çıkarmadan, türbanlarının üzerine peruk takarak derslere girdiklerini ve böylece laikliğin kurtulduğunu, bu öğrencilerin kampüs içlerinde serbest bir şekilde dolaştıklarını (gariptir nasıl yapabiliyorlarsa başı açıklarla son derece rahat yaşadıklarını, yine çok gariptir kimsenin de bunu yadırgamadığını, çok daha gariptir çatışmadıklarını, savaşmadıklarını), toplumun en az yüzde 80’inin başörtüsü sorunu olmadığını (daha uzatmayayım) görmezden geleyim.

Gelin ortak bir çözüm bulalım.

Hocam, o iş öyle hak ettiği notu vermemekle olmaz. Daha sapıkça, daha faşistçe fikirler lazım.

1-Başörtüsü takanları vatandaşlıktan çıkarıp sınır dışı edelim. Çünkü idam cezası kalktı, hapis cezası verirsek başörtüsü kamusal bir alan olan cezaevlerine de girer ki cumhuriyetin temel dinamiklerine aykırıdır. Olmadı, başörtülüler için ayrı bir bölge açılsın; oraya dolduralım. Etrafını da duvarlarla çevirip mayınlar döşeyelim.

2-Tabiatları gereği erkekler, kadınlara göre daha aksiyonerdir. Dolayısıyla bir tehlike gelecekse kadınlar kanalıyla değil erkeklerden gelecektir. Sizin gibi değerli hocalarımız dindar öğrencileri gerekli mercilere bildirsin onların da saçları kazınsın.

3-Bir de mahalle baskısı var değil mi? Çocuklar aileleri tarafından zehirleniyorlar. Onları ailelerine bırakmayalım. Komünist rejimlerde olduğu gibi çocukları 2 yaşında ailelerinden alalım, siz neyi istiyorsanız, nasıl öğrenciler görmek istiyorsanız o şekilde programlayalım/kuralım.

4-Bunlarla başa çıkılmaz hocam. Ayrık otu gibi yoldukça yeniden çıkarlar. Başörtüsünün bağlama şeklinin belirlenmesi yetmez. Yarın öbür gün ayakkabı bağcıkları da düğmeler de siyasi simge olabilir. (Başörtüsü hangi partinin simgesidir anlayabilmiş değilim)Bunların da tanımı yapılsın. Hatta hocam bunlar mesela “o” harflerini soldan sağa yapmak yerine sağdan sola yapıp bir siyasi simge haline getirebilirler. Her harfin nasıl yapılacağı da belirlensin.

5-Hocam diyorlar ki, başörtüsüne ne gerek var. Dininin temeli kelime-i şahadettir. Bu şöyle bir şey gibi geldi bana hocam, üniversiteye kaydı yaptır bir daha okula uğrama, derslere gelme, sınavlara girme. Mezun eder misiniz adamı? Edersiniz galiba hocam, vaktiyle üniversiteye, af buyurun hocam, hayvanı bağlasan mezun olur demişlerdi, hatta hocam affınıza sığınıyorum, bir 5-10 sene daha bağlasan demişlerdi hocam yani nasıl söylesem parlak fikirli bir insan olur demişlerdi. Üniversitelerimiz böyle değiştirici, dönüştürücüdür. Onun için en mantıklısı yine üniversitelerin kapısına kilit vurmak galiba.

6-Hocam, diyorlar ki Atatürk’ün annesi de başörtülüydü. Olabilir, türbanlı değildi. Ben baktım Zübeyde Hanım 1923’te vefat etmiş. O zamanlar cumhuriyet yoktu. Devrimler daha gerçekleşmemişti. Yani yaşasa açabilirdi. Ama hocam bu türbanlılar diyorlar ki güya Atatürk’ün hanımı Latife Hanım da başörtülü olasıymış. Latife hanımsa 1975’te vefat etmiş. Ne etsek ki! Benim teklifim şu, hocam Cengiz Aytmatov’u bilirsiniz. Onun bir romanı vardır: Gün Olur Asra Bedel (Gün Uzar Yüzyıl Olur ismiyle de yayınlandı) diye. Bir zamanlar okuduydum da oradan biliyorum. Siz de bilirsinizdir. Mankurtlaştırma bahsini. Hani insanların saçlarını kesip başlarına deve derisi geçiriyorlarmış, böylece saçları tersine yani beyinlerine doğru uzuyormuş da insanlar hafızasını kaybediyorlarmış. Hocam siz yine o çıktığınız kanala çıkın deyin ki ey türbanlılar (şu aralar daha aşağılayıcı bir kelime yok zaten) madem başınızı örtmek istiyorsunuz. Gelin sizi Mankurtlaştıralım. Böylelikle güzel yurdumuz cennet gibi olur(pardon hocam cennet bize ters, laik olur diyelim)

Benden bu kadar hocam aklınızda öncekiler gibi parlak fikirler uyandırabildiysem ne mutlu!

 

Ne dersiniz efendim çorbada tuzumuz oldu mu?


Yorumlar - Yorum Yaz