Kaşgarlı Mahmut ve Kayıp Eseri (Habernews.com)

KAŞGARLI MAHMUD ve KAYIP ESERİ

Kaşgarlı Mahmud ve Divânü Lügâti’t-Türk hakkında iki yazı yazdıktan sonra, bir üçüncüsünü yazma konusunda tereddüt ettim. Üzerinde durulması gereken daha pek çok mesele olmasına rağmen, Avrasya Yazarlar Birliği’nin kadirşinaslığından söz etmeden geçemeyeceğim.

Avrasya Yazarlar Birliği daha birkaç sene önce kuruldu. Kurulmasıyla da büyük bir boşluğu doldurdu. Kısa süre içerisinde özellikle Türk dünyasıyla ilişkileri geliştirmek ve güçlendirmek adına çok önemli adımlar attı. Türk dünyasından unuttuğumuz isimleri tekrar hatırladık, tanımadığımız şairleri, yazarları tanıdık.

Avrasya Yazarlar Birliği’ni, değerli büyüğümüz şair Ali Akbaş vasıtasıyla tanıdım. Üniversitedeki ilk yıllarımda Türk Edebiyatı dergisinde Ali Akbaş’ın şiirlerini okuyordum. Daha sonra birkaç hocamdan ismini duydum. Ankara’da yaşadığını öğrendim. Üniversitenin sonuna doğru, bir sınıf arkadaşım Ali Akbaş’la ilgili ödev hazırlayacağını söyledi. Benden kaynak istedi. Bu süreç şair hakkında yeni bilgiler edinmemize imkân verdi. Arkadaşım Ali Akbaş’a ulaşmıştı ve onunla bir röportaj yapacaktı. Röportaja beni de davet etti. Ben dünden hevesliydim, hemen kabul ettim. Şairin şiirlerini inceledim, arkadaşımın hazırladığı soruları gözden geçerdim. Nihayet röportaj günü belli oldu. Fakat şairi görmeye gideceğimiz gün, dersim vardı, dersten sonra da memleketim Isparta’ya gidecektim. Çok fazla düşünmeden derse girmemeye karar verdim, otobüse de nasıl olsa yetişirdim.

Verilen adres Kızılay’da İzmir caddesindeydi. Vakfı bulmakta zorlanmadık. Bizi içeriye buyur ettiler. Bir salona oturduk. Salon büyük kitaplıklarla bir kütüphaneyi andırıyordu. Ali Akbaş bir süre sonra elinde çantasıyla geldi. İlk intibalarımı üç beş kelimeyle anlatmak gerekirse: Çok mütevazı, doğal, sesiz, sakin, kibar, sevecen, sıcakkanlı.

Sorularımızı sorduk cevaplarımızı aldık. Röportajı kameraya kaydettik. Fotoğraflar çektik. Benim fazla vaktim yoktu. Ama hem sohbet hem şair güzeldi. Ali Akbaş bizlerle yakından ilgilendi. Ispartalı olduğumu öğrenince üniversite yıllarından Ispartalı bir arkadaşı olduğunu söyledi: Sümer Şenol. Sümer Şenol Isparta’da çok tanınan bir isimdi. Uzun yıllar Isparta Lisesi (ŞAİK Lisesi)’nin müdürlüğünü yapmış, Isparta’da binlerce öğrenci yetiştirmişti. Ali Akbaş, Sümer Hoca’yla anılarından bahsetti. Hiç ayrılmak istemesem de otobüs saati yaklaşıyordu. Müsaade istedim. Ali Akbaş, Sümer Hoca’ya iletilmek üzere selamlarıyla birlikte o zamanlar daha yeni yeni çıkarmaya başladıkları Kardeş Kalemler isimli derginin eski sayılarını verdi.

Sümer Şenol’u bulmak zor olmadı ama zaman aldı. Sümer Hoca, bir yerel gazetenin yazı işleri müdürlüğünü yürütüyordu. Gazetede görüştük. Çok hoş sohbet bir insandı. Zaman içerisinde tekrar tekrar yanına gittim. Sümer Hoca, Ali Akbaş’a verilmek üzere iki kitabını verdi. Bu bana Ali Akbaş’la tekrar görüşme fırsatı verdi. Ama bu defa Kızılay’da değil Balgat’ta vakfın yeni adresi Ceyhun Atuf Kansu Caddesi’nde. Ali Akbaş, cumartesi sabahı gelmemi istedi. Gittim. Ali Akbaş beni samimi bir şekilde karşıladı. Orada üniversiteden hocam Hüseyin Özbay’la da karşılaştık. Ali Akbaş’a çantamdaki Sümer Şenol’un iki kitabını verdim, ardından da utana sıkıla o aralar yeni yayınlanmış olan kendi kitabımı.

O günden sonra her hafta olmasa da ara ara vakfa gittim, sonraki gidişlerimde yalnız da değildim, Semih’le beraber gittik. (Sevgili kardeşim, bazen gönüllü bazen gönülsüz gelse de) Vakıfta hem Türkiye’den hem de Türk dünyasından üniversite öğrencileriyle tanıştık. Ne var ki üniversitede son senemizdi. Bir taraftan okuldaki sınavlar bir taraftan mezuniyet sonrası gireceğimiz sınava hazırlık, zamanımızın neredeyse tamamını alıyordu. Yine de vakfın düzenlediği Avrasya Edebiyat Günleri’ne katılmaya çalıştık. Velhasıl Avrasya Yazarlar Bilrliği’ni geç bulduk çabuk kaybettik.

Bizim takip edebildiğimiz kadarıyla vakıf:

Bütün Türk dünyasına hitap eden Kardeş Kalemler Dergisi’ni aralıksız çıkarıyor. Bu dergi, gerek kâğıt ve baskı kalitesi gerekse yazar kadrosu açısında ülkemizin en iyi edebiyat dergilerinden birisi haline geldi.

Avrasya Edebiyat Günleri ismiyle farklı tarihlerde Türk edebiyatları ayrı ayrı ele alındı. Türk dünyasının önemli simaları ülkemizdeki edebiyat severlerle buluşturuldu.

Kardeş edebiyatların önemli şair ve yazarlarının eserleri vakıf bünyesindeki Bengü Yayıncılık tarafından Türkiye’de yayınlandı.

Avrasya Yazarlar Birliği, Kaşgarlı Mahmud’un doğumunun bininci yılı olan 2008 yılını kendi bünyesinde “Kaşgarlı Mahmud Yılı” ilan etmişti. Vakfın girişimleriyle UNESCO da 2008’i Kaşgarlı Mahmud Yılı ilan etti. Gerek Kardeş Kalemler’de gerekse kurulan internet siteleriyle Kaşgarlı Mahmud’un Divânü Lügâti’t-Türk’ün ve Kitabu Cevahirü’n-Navh fi Lugati’t Türkî’nin tanıtımını yaptı.

Kaşgarlı Mahmud anısına uluslar arası Kaşgarlı Mahmud Hikâye Yarışması’nı koordine etti.

Kaşgarlı Mahmud ve Divânü Lügâti’t-Türk’ü biliyordum fakat Kitabu Cevahirü’n-Navh fi Lugati’t Türkî’nin adını ilk kez kardeş kalemler dergisinde gördüm. Kitabu Cevahirü’n-Navh fi Lugati’t Türkî, Kaşgarlı Mahmud’un kayıp eseriymiş. Buna Türkçenin kayıp eseri demek daha doğru. Kitabu Cevahirü’n-Navh fi Lugati’t Türkî, Türkçenin ilk gramer kitabı. Eser bugün için kayıp. Elimizde tek bir kopyası bile yok. Birçok Türkolog bu eseri bulmanın hayalini kurmuş. Bir gün bu eser bulunursa dil tarihi açısından şüphesiz bir devrim olacak. Kim bilir ortaya bilmediğimiz neler çıkacak, kim bilir bildiğimizi sandığımız nice bilgi de yanlış çıkacak. Evet, kayıp eserin ismini Kardeş Kalemler’de okudum. Eserin altında ise “1000. Yılda 1000 Cumhuriyet Altını Ödül”. Kimi zaman bu meblağın ne kadar edeceğini kafamda hesapladığım da oldu.

Peki Avrasya Yazarlar Birliği çok mu zengin? Bu para nasıl bulunacak nasıl verilecek? Bu soruları benim gibi merak edenler artınca vakıf, yönetim kurulunda bu konuyu görüşmüş. Kurulda Ali Akbaş’ın verdiği cevap fedakârlık dediğin böyle olur dedirtecek tarzda. Lafta, sözde değil özde milliyetçiliğin bir örneği. Bakınız ne diyor Ali Akbaş “Benim bir evim var. Zannediyorum, 1000 Cumhuriyet altını eder. Kaşgarlı Mahmut’un gramer kitabı bulunursa ben evimi satıp 1000 altını ödemeyi garanti ediyorum.” Ardından “Lütfü Şahsuvaroğlu da evini satıp Kitabu Cevahirü’n-Navh fi Lugati’t Türk için tereddüt etmeden verebileceğini söylüyor. Ardından Aslan Küçükyıldız da benzer şeyleri söyleyerek evini garanti olarak gösteriyor.

Ne dersiniz böylesi fedakâr yürekler oldukça eser bir gün bulunamaz mı?


Yorumlar - Yorum Yaz