Seni Düşün(me)mek

SENİ DÜŞÜN (ME) MEK

          Bugün seni hiç düşünmeyeceğim. Ne olursa olsun, kararlıyım. Sabah, akşam devamlı aklımdasın. Sanki uyuşmuş gibiyim. Gözümü kapıyorum sen, açıyorum sen. Ama bugün asla.. Zaten vaktim de olmayacak, onca işin arasında..

          Ah benim bu düzensizliğim, bu umursamazlığım, vurdum- duymazlığım.. İşte yine işler yığıldı, hepsini son güne bıraka bıraka. Gel de çık şimdi içinden. Önce nereye gitmeli nerden başlamalı..

            Bu huyumu hiç sevmediğini biliyorum. Ama ne yapsam senin gibi olamam, olamıyorum. Bak yine kolay olanı seçtim veya kolay olanı söyledim. “Olamıyorum.” Böyle cümleler kurmayacaktım, böyle şeyler söylemeyecektim. İnsan isterse her şeyini değiştirebilir, huylarını bile, değil mi? Böyle diyordun. Nasıl diye sorunca da uzun uzun anlatıyorsun. Söylediklerin ne kadar mantıklı, hiçbir cümlene itiraz edemiyorum. Ama bir türlü de yapamıyorum. Önce plan, dedin. Bir plan olacak. Plan esnek olacak, yapılacak işler arasında boşluklar olacak. Olmadıysa eğer, kendini son günden birkaç gün önceye şartlandıracaksın son günmüş gibi. Yine mi olmadı. Yapraklı takvim kullanıp birkaç yaprak fazladan yırtacaksın, saatindeki takvimi, telefonundaki takvimi ileri alacaksın. Saatini de en az 5 dakika ileri alacaksın. Dediklerini yapsam, bu huyumdan kurtulacağıma eminim, buna inanıyorum ama gel gör ki olmuyor. Tembel bir öğrenciyim.

            Seninle aynı okulda okusaydık. İlkokulda yan yana. Sen çalışkan bir öğrenci olarak her gün öğretmenden aferinler alırdın, bense her gün dayak yer, en iyi ihtimalle günde 3-5 defa azar işitir, tahtada tek ayak üzerinde dururdum. Sen okul çıkışlarında bana ders çalıştırırdın. Okumayı, yazmayı senden öğrenmek.. Ne harika bir olay olurdu. Senin gibi yazardım, “y” harflerinin kuyruğunu kısa, büyük “a” harflerini eğri çizgiyle. Hatta konuşmayı, hatta yürümeyi de senden öğrenseydim. Senin gibi konuşup senin gibi yürüseydim. “S” harflerini peltek söyler, adımlarımı daha yavaş, her adımın hakkını vere vere atardım. Sen gibi bir şey olsaydım. Her şeyden önemlisi senin gibi düşünen, hisseden.. Hatta şöyle olsa. İkimiz de birer küme olsak. Sen A kümesi ben B kümesi. Ben senin içine girsem veya beni senin içine çizseler, beni kapsasan, senin alt kümen olsam. Öyle kesişim falan değil, senden bir parça hatta sen. Amaan bazen saçmalıyorum. Sen böyle şeyler düşünmezsindir. Düşünsen de söylemezsin. Hoş ben de söylemiyorum sadece düşünüyorum ya.

            Şu telefonu alayım önce. Yapıldı mı acaba? Telefon olmayınca elim kolum bağlı gibi. Tamirci de bir âlem.

İlahi! Telefonda dilim sürçtüyse ne olmuş. Başbakanların, cumhurbaşkanlarının bile dilleri sürçüyor. “Sana hayranım” diyeceğim yere “sana hayvanım” demişim, ne yapayım ağzımdan öyle çıkıverdi. Düzeltmeye falan fırsat mı bıraktın. Neydi o kahkaha öyle! Hala kulağımda çınlıyor. Sonra o kadar da kötü değil, hayvan sözlük anlamıyla, canlılık, dirilik demektir, bütün canlılar hayvandır, diye açıkladın.

            -Kendimi ne kadar da saf hissediyorum, senin karşında.

            -Böyle hissettirecek ne yaptım?

            -Daha ne olsun?

            Biraz yalın biraz sade yaşamalı insan. Öyle koca koca laflar ediyorsun ki nasıl cevap vereceğimi şaşıyorum. Biraz da benim gibi vurdumduymaz olacak insan. Ama benim kadar değil.

            Bu kadar işi akşama bitirebilirsem iyi. Bankada sıra çok mu acaba? Şuradan inip bir bakayım olmazsa.

            Senin sevdiğin bir program vardı. İsmi neydi? Gece yarısına kadar bekliyordun. Hani şöyle ince uzun bir adam sunuyordu. Neyse…

            Park yeri de bulunmaz ki burada..

            Böyle böyle değişik bir şey.

            -Ne diyordum ben, vurdumduymaz. Her gittiğim yerde bir şeyler unuta unuta, yanımda bir şey taşıyamaz oldum. Çantayı bir yerde, ceketi başka yerde, ayakkabıyı bir başka yerde.

            -Diyorum işte ben sana, bir gün kendini de bir yerlerde unutacaksın.

            -Bu gidişle o da olacak galiba. Ama ne yapayım ben böyleyim.

            -Hayır, böyle şeyler söylemeyeceğiz.

            -Bir an unuttum. İnsan değişir. Her şey değişir. Değişmeyen tek şey.. Nasıldı o cümle.. Hah! Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir. Yeri gelir değişimin değişmesi bile sorgulanabilir, değişim algısı sürekli değişir. Madem her şey değişir, insan da değişir. Düşünen, hisseden, varlığının bilincinde olan bir varlık olarak insan, her şeyden önce değişir.

            -Sen mi kurdun bu cümleyi?

            -Bazen oluyor böyle.

            -İstemek lazım, insan isterse her şey olur. Beyin bizim sandığımızdan çok daha güçlü bir mekanizma.

            Burada sıra falan gelmez. En iyisi sıra alıp diğer işlere bakmak. Gidip şu kâğıtları teslim edeyim, çok gecikti zaten.

            Ben bir sana gecikmedim. Tam zamanında hayatındaydım. Senin gibi olsam her şey daha iyi olacak.

            -Bir yolu olmalı

            -Neyin?

            -Ben de senin gibi koca koca sözler etmeliyim. Senin gibi çok şey bilmeliyim.

            -Sen bu konuşma tarzının üzerinde çok durdun. Nasılsan öyle ol yeter, kimse senden öyle büyük sözler duymayı beklemez. Önemli olan anlaşılmak.

            -Seni benden farklı yapan şey bence bu.

            -Üslup mu yani?

            -Üslupla da bitmiyor aslında. Ne bileyim bir bakış açısı, entelektüel bir duruş. İlla ki bilmek, çok bilmek.

            -Bu şart değil. Her insan hayatını sürdürecek kadar bilgiye sahipse..

            -Yoo, hayır. Bu kadar basit değil. Hayatımızı sürdürecek bilginin ötesinde. Senin gibi daha derin. En sıradan şeylerden bile akla hayale gelmedik şeyler çıkarmak, çıkarabilmek. Mesela mesela, aya, güneşe, yıldızlara benim gibi boş gözlerle değil, senin gibi bakmak.

             -Ben?

            -Senin gibi. Ay neden döner, yıldızların oluşumu, güneşin yapısı. Astronomik olarak, fiziksel olarak hatta astrolojik, mistik..

            İyi. En azından birkaç iş görebildim. Unutuyorum. Bir liste yapsaydım keşke evden çıkmadan. Bu kafa karışıklığı beni öldürecek. Bu huylarım yüzünden kendimden nefret edeceğim.

            Burası yeni mi açılmış böyle?

            Bir şeyler üreteceksin, insanlar senin farkında olacak. Fikirlerin olacak, düşüncelerin olacak. Yaşadığın dünyada düşünsel sorumluluklar üstleneceksin. Çayı şekersiz içişini, yürüyüş yapışını bile önemseyeceksin, dünya sağlığına katkı yaptığın düşüncesiyle.

            -Boş vakitleri kaliteli geçirmek lazım.

            -Boş vakit diye bir şey olamaz. Hayat o kadar uzun değil. Bu yüzden zamanı çok önemsiyorum.

            -Herkes önemsemez mi?

            -Herkes zamanının değerli olduğunu söyler ama çok az kişi zamanını değerlendirir. Ben, bana vakit kaybettirdiğini düşündüğüm arkadaşlarla yollarımı yıllar önce ayırdım. Bundan da hiç pişmanlık duymadım.

            -O kadar kolay silinebilir mi arkadaşlıklar?

           -Benim için zor olmadı. Uğraşılarım yoğunlaştıkça arkadaşlarla aramdaki diyalog kendiliğinden koptu. Arkadaşlarımla uzun saatler geçirebilecek vaktim hiç olmadı. Arkadaşlık ilişkilerini hep dar zamanlarda, artık zamanlarda yürütmeye çalıştım.

            -Ben de tam tersi. Artık zamanlarda diğer işlere baktım. Sırf arkadaşlarım yüzünden bir pastane batırdım. Yalnız ben de pişmanlık duymuyorum.

            Son sözleri söylemeyi seviyorum. Son zamanlarda iyiden iyiye takıntı oldu bu. Telefonda konuşurken bile son “görüşürüz”ü ben söylemeliyim. Hiç kibirli değilimdir, ama bir çeşit üstünlük kurma isteği midir, nedir, bilemiyorum, son sözü söylemeye çalışıyorum. Öyle bir şey mi okudum yoksa?

            -Sen öyle bir şey hatırlıyor musun?

            -Yok.

            -Kendimi iyi hissettiriyor.

            ….

            -Sonra mavi, şöyle siyah üstüne mavi, belki beyaz ince çizgiler de olabilir.

            Bu nerden çıktı şimdi ya. Bir de bununla uğraş işin yoksa.

            Şimdi, bir baştan bir başa

            Çok dağınığım çok.

            Tıpkı suya düşmüş bir yaprak gibi, evet evet tıpkı yaprak gibi. Alabildiğine yaşamak, kendimi hayatın akışına bırakmak isterim. Beni gelecek kaygılarım, çabalarım yönlendirmesin. Hayat nereye sürüklerse oraya götürsün, bir kıyıda bıraksın beni.

            Bazen de gitmek isterim. Ama apansız, aniden karar vererek. Mesela hemen şimdi, yoldan geçen bir otobüsü durdurup nereye gittiğini bile sormadan bineceğim. Ta ki cebimdeki para bitesiye kadar. Tabi geri nasıl dönerim diye düşünmeyeceğim.

            Neler düşünüyorum böyle?

            Bu böyle olmayacak. Yok yok olmayacak. Ne yapmalı?

            Gitmek

            Ne gitmesi?

            Gitmek ama nereye?

            Amaann.. Off be

            Seni düşünmeyecektim. Düşünmedim. İyi ki düşünmedim. Ya bir de düşünseydim.. 


Yorumlar - Yorum Yaz