Sen Aklıma Gelmemeliydin..

SEN AKLIMA GELMEMELİYDİN..

Sen aklıma gelmemeliydin. Arkadaşlarım yağan yağmur hakkında konuşurken ben gülüp geçmeliydim. Ahmakıslatanmış, kırkikindiymiş, konveksiyonelmiş… Dışarıda kalan insanlar gelmeliydi aklıma belki, belki de rahmete sevinen bir çiftçi veya “şimdi nerededir acaba?” diye düşünen bir arkadaş. Ama sen aklıma gelmemeliydin.. Arkadaşlarım yağmurun türünü bırakıp romantizmden konuşurlarken hele, sen aklıma hiç gelmemeliydin. Sen insanlardan bir insan tanıdıklarımdan bir tanıdık olarak kalmalıydın. Yağmur ne güzel yağıyormuş, insanın âşık olası gelirmiş. Âşık olmak sadece yağmurlu havaların harcı mıdır? Yağmuru romantik yapan ne? Ne olursa olsun, ıslanmak, çamur, kaldırımlar… Ama ben seni düşünmemeliydim, imkânsız olduğunu bile bile. 

Bir gündü. Günlerden bir gündü, öyle en sıradan bir gündü. Yağmur da yağmıyordu. Bakımsız bir kütüphanedeydik. Umursamaz memurlar, tozlanmış raflar, yıpranmış kitaplar.. Küçücük bir salonu vardı kütüphanenin. Sadece sen vardın içerde. Önceleri fark etmedim. Sonra bir an göz göze geldik. Ben hiç böyle şeylere inanmazdım oysa. Üstelik birisi anlatsa saçma bile bulurdum. Defalarca gizli gizli baktım. Oturduğum yerden kalkmak istemedim. Yaptığım bence çok masumdu. Sadece baktım. Neden mi? Güzeldin çok güzeldin, sadece güzeldin. Hiç kimsenin olmadığı kadar. Ben de sadece bu güzeli seyrettim. Bir tarafta ansiklopediler, bir tarafta dergi ciltleri. Haşim gelmeliydi aklıma, Yahya Kemal gelmeliydi, Can Yücel gelmeliydi, belki Mehmet Akif, belki Sezai Karakoç illa ki Necip Fazıl gelmeliydi sonra Tanpınar, Halit Ziya, Peyami Safa daha bilmem kim gelmeliydi aklıma ama ama sen gelmemeliydin.

Yağmur daha da şiddetlendi. İnsanlar adımlarını daha da hızlandırdılar, çocukların paçaları daha da ıslandı. Yağmur yağadursun. Sen hala kütüphanedeydin, ben de. Hala ikimizden başkası yoktu. Önce, önümdeki listeyle oyalanmaya çalıştım. Bir sürü makale.. Bulabildiklerimin yanına işaretler koyuyordum güya. Benim aklım sendeydi. Listeyi elime alarak yerimden kalktım. Senin yanındaki raflara doğru yöneldim. Sen farkımda değildin. Tam karşındaki kitaplara bakmaya başladım ama gözlerim kitaplarda değil sendeydi. Hala çok güzeldin. Önünde ne olduğunu, neyce olduğunu bilmediğim bir kitap vardı, dalıp gitmiştin. Ben de bir kitap aldım, yan tarafındaki masaya oturdum. Aldığım kitap bir zooloji kitabıydı. Yazılanları zaten anlayamazdım, birkaç resme baktım, sonra da sana. Uzun uzun.. Ben baktıkça daha da güzelleştin, daha da. Sonra birden başını kaldırıp bana baktın. Suçüstü yakalanmış gibiydim, utandım, ne yapacağımı bilemedim. Başımı önündeki kitaba eğdim. Sonra sağımdaki pencereye çevirdim, sonra saatime baktım. Bir şey diyeceksin diye çok korkuyordum. Ama hiç hiçbir şey demedin. Zaten hepsi hepsi bir andı yaşandı, bitti. Tekrar o ne ile ilgili olduğu, neyce olduğu belli olmayan kalın kitabına dalıp gittin. Çok geçmeden ben de kalkıp gittim.

Sonra ne mi oldu? Hiçbir şey. Dedim ya, sen aklıma gelmemeliydin. Yağmur denilince, yrtık bir ceket gelmeliydi aklıma belki, belki bir bulut, Ankara gelmeliydi aklıma, Kızılay gelmeliydi, fırından yeni çıkmış bir ekmek, bir bardak demli çay gelmeliydi aklıma ama ama sen, sen hiç mi hiç gelmemeliydin..Nereden geldiysen geldin işte.. Nereden yazdıysam yazdım işte.. 


Yorumlar - Yorum Yaz