Yetenek Sizsiniz, Bilgi Sizsiniz (Yetenek Sizsiniz Türkiye’de Türkçe rezaleti)

Yetenek Sizsiniz Türkiye yarışmasını izliyoruz.

Sahneye çıkanlar yeteneklerini sergiliyorlar, jüride Acun Ilıcalı, Hülya Avşar ve Eser Yenenler.

Sahneye bir Kırgız delikanlısı çıkıyor sonradan isminin Azamad Abdumirza yaşının 15 olduğunu öğreniyoruz. Azamad’la birlikte sahneye bir kişi daha çıkıyor onun ismi ise Rafet. Rafet sözüm ona tercüman. Jürinin söylediklerini Azamad’a, Azamad’ın söylediklerini jüriye tercüme edecek.

Ve komedi başlıyor.

Azamad sahneye Türkçe konuşarak çıkıyor “Merhaba, nasılsınız?” jürinin söylediklerini de büyük ölçüde anlıyor. Acun’un “Nerden geliyorsun, kaç yaşındasın?” gibi sorularını cevaplıyor. Bıraksalar diğer soruları da cevaplayacak belki ama, zaman zaman tercüman ve tercümanla birlikte Rusça araya giriyor. Rafet, Acun’un söylediklerini Rusçaya çevirmeye çalışıyor. Çevirmeye çalışıyorum diyorum çünkü tercüman lise terk, Rusçayı (!) da otellerde, şurda burda öğrenmişmiş. Tercüman çırpınıyor, çırpındıkça jüri üyeleri ve salon kahkahaya boğuluyor. Azamad ise belli ki olan biteni anlamaya çalışıyor.

Tercüman Rafet, nasıl olduysa, Azamad’ın yarışmaya abisiyle birlikte geldiğini Türkçeye tercüme edebiliyor. Azamad’ın abisi jüriye “Merhaba, nasılsınız?” diyerek hitap ediyor. Salonda kahkahalar havada uçuyor. Kırgızların, Türkçe konuşması tuhaf gelmiş olmalı.

Acun Ilıcalı yarışmacının abisine kaç yaşında olduğunu sorunca, “Cigirmi iki” cevabını alıyor. Yani “yirmi iki”. Hülya Avşar, Acun’un nasıl “Cigirmi iki”den “yirmi iki”yi anladığına şaşırıyor.

Ve gülüşmeler arasında Acun Ilıcalı’nın akıllara zarar sorusu “Bilen var mı? Türkçe Kırgızca ile bir yerlerde buluşuyor mu hafif?”

Soruya tercüman Rafet cevap veriyor: “Evet, hafif var.” Bu kadar cehaletin üzerine bir an umutlanıyoruz. Fakat tercümanın kastettiği Kırgızca, Türkçe yakınlığı değil. Kırgızların, biraz Türkçe bildiklerini söylüyor.

Hülya Avşar katıla katıla gülüyor, kahkahaları herkesi bastırıyor. Olayın sit-com a döndüğünü söylüyor. Doğrudur biz de güldük ama onların güldüklerine değil!

Sonra bir sayı mevzusu açılıyor. Azamad’dan 10’a kadar sayması isteniyor. Azamad başlıyor saymaya “bir, iki, üç”. Üçe gelince salonda müthiş bir alkış. Sanki Azamad imkânsızı başarmış. Bir Kırgız’ın bizim gibi üçe kadar sayması ne büyük olay (!). Öyle ki Acun “Bravo” demekten kendini alamıyor. Azamad şaşkın. Devam ediyor, “dört, beş, altı, yedi, sekiz, tokuz, on”. Tekrar büyük bir alkış.

Sayma olayından sonra Acun meseleyi biraz çözer gibi oluyor, “Demek ki Kırgızca da aynı.” Hülya Avşar gülmekten yarılakoysun. Acun soruyor: “Kırgızca ile Türkçe sayılar aynı olabilir mi?” Tercüman, “Hayır olamaz.” diyor. Acaba yanlış mı anlattık diyerekten Azamad’dan tekrar Kırgızca 10’a kadar sayması isteniyor. Azamad tekrar başlıyor “bir, iki, üç” salon kahkahadan yıkılıyor. Azamad’ın tekrar sayması isteniyor Azamad tekrar başlıyor “bir..” Jürinin gözlerinden yaşlar geliyor. Çıngınca gülüyorlar.

Bu kadar komedi yeter!

Biz şimdi Acun’un sorusuna cevap verelim: “Bilen var mı? Türkçe Kırgızca ile bir yerlerde buluşuyor mu hafif?”

Kırgızca zaten Türkçedir. Başka bir ifadeyle Kırgızca ayrı bir değil, bildiğimiz Türkçedir. Sonuca –ce, -ca gelmesi aklınızı karıştırdıysa “Kırgız Türkçesi” diyelim. Bir Kırgız’ın Türkçe konuşmasından daha doğal ne olabilir ki a sevgili jüri üyeleri ve kendi dilinde (yani Türkçe) 10’a kadar sayan Azamad’ı çılgınca alkışlayan izleyiciler!

Türkçemiz çok eski bir dil, bu yüzden yaşını tam olarak bilemiyoruz. Türk dilinin gelişimini, bilinen ilk yazılı metinler bu yüzyıla ait olduğu için ancak 8. yüzyıldan itibaren takip edebiliyoruz. Türk dili 7-8. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar uzanan dönemde tek yazı dili halinde yaşadı. Bu döneme Eski Türkçe diyoruz. Eski Türkçeden sonraki devrede, Türkçe farklı yazı dillerine bölündü.

Türkistan’daki Türklerin parçalanarak büyük kütleler halinde Hazar denizinin kuzeyinden ve güneyinden, kuzey ve güneybatıya doğru gitmeleri, yeni kültür merkezlerinin meydana gelmesi, İslamiyet’in kabulü, Türkçenin kendi iç yapısındaki tabii değişiklikler farklı lehçe ve yazı dillerinin oluşmasına sebep oldu. Böylece Türk dili, 12-13. Yüzyıllardan itibaren Kuzeydoğu ve Batı Türkçesi olarak iki ana kola ayrıldı.

1-Batı Türkçesi, 19. yüzyıla kadar devam etti, Eski Anadolu Türkçesi ve Osmanlı Türkçesi dönemleri yaşandıktan sonra 19. yüzyılda Batı ve Doğu olarak ikiye ayrıldı. Batı kolu bizim şimdi konuştuğumuz Türkiye Türkçesi, Doğu kolunu ise Azeri Türkçesi, Türkmen Türkçesi oluşturuyor.

2-Kuzeydoğu Türkçesi 15. yüzyılda kendi içinde Kuzey ve Doğu olmak üzere iki kola ayrıldı. Kuzey koluna Kıpçak, Doğu koluna Çağatay Türkçesi diyoruz. Yakın zamana kadar kullanılan bu yazı dilleri 20. yüzyılda yerini çağdaş lehçelere bıraktı. Kırgızca, Kazakça, Tatarca, Başkurtça vd. Kıpçak kolundan türemiştir. Özbek Türkçesi ise Çağatay Türkçesin devamıdır.

Bizim konuştuğumuz Türkçe ile Kırgız Türkçesi arasında elbette bazı farklılıklar var. Bu da bir dilin tarihi gelişimi içerisinde son derece normaldir. Birkaç örnek:

Bir defa, sayılar aynıdır. Azamad, 10’a kadar Türkçe saymıştır.

Kelime başındaki y’ler Kırgız Türkçesinde “c” olur. Yani Hülya ablamızın şaşırdığı durum basit bir ses değişiminden ibarettir. “Cigirmi iki” “yirmi iki”. Bir Kırgız, “yaş, yer, Yakup, yok, yat yerine “caş, cer, Cakup, cok, cat” der.

Bizim “g” ile başlattığımız kelimeler Kırgız Türkçesinde “k” ile başlar. Biz “gel” deriz, onlar “kel”, biz “göz” deriz, onlar “köz”

Bizim “d” ile başlattığımız kelimeler Kırgız Türkçesinde “d” ile başlar. “dil, düş, diz” yerine “til, tüş, tiz” derler.
 
Lafı fazla uzatmayalım. Acun Ilıcalı’nın sorusunu cevapladık sanırım.
 
İnanıyorum ki bir gün jüri ve salondaki izleyiciler neye güldüklerine de gülecekler. Tıpkı bizim katıla katıla güldüğümüz gibi. İlahi Acun, sen adamı öldürürsün!