Süleyman Çelebi ve Mevlid (sondakika32.com)

SÜLEYMAN ÇELEBİ ve MEVLİD
 
Allah adın zikr idelüm evvelâ,
Vâcib oldur cümle işde her kula.
 
Allah adın her kim ol evvel ana
Her işi âsân ide Allah ana
 
Allah adı olsa her işin öni
Hergiz ebter olmaya anun sonı
 
dizeleriyle başlar Süleyman Çelebi’nin Vesîletü’n-Necât’ı yani halk arasındaki yaygın adıyla “mevlid”. Mevlid, “doğum yeri, doğma, doğuş” demek. Edebiyat terimi olarak, konusu Efendiler Efendisinin doğumu olan şiirleri ifade ediyor. Ahmedî, Emirî, Şeyh Mustafa Selâmî, Derviş Dede, Hamdullah Hamdi, Şahidî, Visâlî gibi şairler bu türde eserler verseler de Süleyman Çelebi’nin eseri hepsinden farklı. Öyle ki “mevlid” denilince artık akla başka bir şey gelmiyor.
            Mevlid toplum tarafından çok sevilmiş, benimsenmiş. Hiçbir şiire atfedilmeyen bir kutsiyetle her fırsatta okunmuş, okutulmuş, mevlit okutmak bir nevi ibadet gibi görülmüş. Mevlide gösterilen bu ilginin en büyük sebebi türünün Türkçe olarak yazılan ilk örneği olmasının yanında yazılışının üzerinden 600 yıl geçmesine rağmen hâlâ sözlüksüz, lügatsiz anlaşılabilen samimi dili olsa gerek. Belki ilk bakışta basit görünen ama aslında bir benzerinin yazılması çok zor olan, yani eskilerin sehl-i mümteni dedikleri tarz. Birkaç teknik detay daha verdikten sonra eserin yazılış hikayesine geçelim. Mevlid yani asıl ismiyle Vesîletü’n Necât, Divan edebiyatı nazım şekillerinden mesnevi formunda, “Fâilâtün fâilâtün fâilün” vezniyle yazılmıştır. 732 beyitle küçük bir hacme sahip ve. 6 bölümden oluşuyor: 1-Münâcât faslı,2- Velâdet faslı,3- Mûcizât faslı,4- Mi'rac faslı, 5-Vefat faslı, 6- Duâ faslı.  
Rivayet olunur ki, bir gün Ulu camide bir vaiz, “Bakara” suresinin, “Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. «Allah'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır» dediler.” meâlindeki 285. âyetini izaha çalışırken, Peygamberimiz Efendimizi, Hz. İsâ’dan üstün tutmadığını söylemiş. Bunu duyan Arap asıllı birisi, itiraz ederek çeşitli delillerle vaizi susturmuş. Peygamberler arasında fark yoktur demekten maksadın resullük ve nebilik hususunda olduğunu, yoksa fazilet mertebesinde aralarında fark bulunduğunu belirtmiş. Aynı surenin 253. ayetinde geçen “O peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah onlardan bir kısmı ile konuşmuş, bazılarını da derece derece yükseltmiştir.” ifadelerini söyleyerek sert bir tartışmaya girişmiş. Fakat halk, vaize hak verip Arap’a destek olmayınca o da fetva için Arap ülkelerine, Mısır ve Halep’e giderek ileri gelen Arap bilginlerinden kendi lehinde fetvalar almış. Süleyman Çelebi Mevlid’ini bu olay karşısında duyduğu teessürle 1409-1410’da yazmış.
Yazımı Mevlid’in “velâdet” faslından bir alıntıyla bitirelim:
 
İşidün dahi acâib kudreti
Kudret-i Hak’dan tutun hem ibreti
 
Hak Teâlâ emr kıldı ol gice
Hep yaradılmış kılalar zîneti
 
Didiler Rıdvân’a tiz turma dur
Hoş bezen hûr u kusûr-ı cenneti
 
Kim bu gice ol Habîb-i Hk gelür
Hem yağar halk üzre Hakk’un rahmeti
 
Ehl-i cennet hûri vü gılmân kamu
Saçularla kılsun ana rağbeti
 
Tanrı’dan Cibrîl’e emr oldı ki yap
Tamu kapusını götür heybeti
 
Hem vuhûş ile tuyûr kıl haber
Bu gice gözden götürsün gafleti
 
Âmine ey dür çü vakt oldı tamâm
Kim vücûde gele ol Hak vehbeti

Susadum su diledüm içmekliğe
Virdiler bir kıf ki dolu şerbeti

Kardan ağ idi vü hem soğuk idi
Dahi şirindi şekerden lezzeti

Sonra gark oldı vücûdum nûr ile
Bürüdü beni o nûrun ismeti

Geldi bir ak kuş kanadıyla benüm
Arkamı sığadı kuvvetle kati

Doğdı ol sâatta ol şâh-i rüsul
Kim anunla buldı âlem lezzeti.
 

Yorumlar - Yorum Yaz