Hocam Prof. Dr. İsmail Çetişli'nin Ardından (sondakika32.com)

HOCAM PROF. DR. İSMAİL ÇETİŞLİ’NİN ARDINDAN
2011 yılı idi. Gazi Üniversitesi’nde yüksek lisans tezimi savunup aynı üniversitenin doktora başvurularına yetişmek istiyordum. Fakat planladığım gibi olmadı. Danışman hocamın yoğunluğu, dönem sonu olması, aşılması gereken bürokratik süreç derken savunmayı bir türlü yapamadık, doktora başvuruları geçti. Gelecek seneyi beklemek zorundaydım. Bu yüzden savunmayı ne zaman yapacağımızın pek önemi kalmamıştı, aceleye de gerek yoktu. Ben yine de bir an önce tezi teslim etmek istedim. Yaz dönemi olduğu için jüride bulunacak hocalardan birisi izinde, birisi de yurtdışındaydı. Bu iş eylül ayına kaldı diye düşünürken danışmanım Prof. Dr. Yaşar Aydemir aradı ve tezi savunabileceğimizi söyledi. Yurtdışındaki hoca dönmüştü, izindeki hocanın yerine ise yedek üyelerden birisi görev alacaktı. Apar topar Ankara’ya gittim. Gerekli işlemleri hallettim.

Isparta’ya döndükten sonra ise Pamukkale Üniversitesi’nde doktora ilanlarının yayınladığını gördüm. Üniversiteler, lisansüstü öğrenci alımlarını genelde haziran ayında tamamladıkları için ağustosun sonunda böyle bir ilan beklemiyordum. Benim alanımdan yani Eski Türk Edebiyatı’ndan da 1 kişi alınacaktı. Bir tarafta gelecek seneyi bekleyip lisanstan beri öğrencisi olduğum Gazi Üniversitesi’nde doktora yapmak, bir tarafta sene kaybetmeden Pamukkale Üniversitesi’nde başlamak. Bir tercih yapmak gerekti. Kaybedecek çok bir şey yoktu. Eğer Pamukkale beklediğim gibi olmazsa bırakır gelecek seneyi bekleyebilirdim. Başvuru aşamasında belge istenmiyordu, internet üzerinden başvuru yaptım. Tezimiz nasıl olsa kabul edilecekti.

Bir sonraki hafta benim için çok yoğun geçti. Pazartesi günü tezimi savundum. O gece tüm düzenlemeleri yapıp tezi salı günü enstitüye teslim ederek çıkış belgemi aldım. Çarşamba günü de Denizli’ye giderek doktora mülakatına girdim, İsmail ÇETİŞLİ ile orada tanıştık. O zamana kadar İsmail ÇETİŞLİ’yi kitaplarından gıyaben tanıyordum: Memduh Şevket Esendal ve Cahit Külebi ile ilgili çalışmaları, metin tahlili üzerine yayınları, Batı Edebiyatında Edebî Akımlar, Edebiyat Sanatı ve Bilimi kitapları.. Tabi bir de 1993-2001 yılları arasında Isparta’da bulunması, Süleyman Demirel Üniversitesi’nde görev yapmış olması.

Doktoraya kabul edildim. Kaydımı yaptırdım. Ders seçimine gelmişti sıra. Bölüm başkanı bana seçeceğim dersleri söyledi. Bunların arasında Sanat Felsefesi isimli bir ders vardı. Dersi İsmail ÇETİŞLİ verecekti. Eski edebiyat öğrencisi olarak yeni edebiyat hocasından ders almak pek hoşuma gitmese de başka alternatif yoktu. Başlamıştık bir kere başa gelen çekilecekti. Her an bırakıp gitmek de elimdeydi, tabi bir senemin boşa gitmesini göze alırsam.

Sanat Felsefesi dersini tek başıma göreceğimi düşünürken, halk edebiyatından bir arkadaşın da özel öğrenci olarak aynı dersi aldığını öğrendim. İşin garibi o sene yeni edebiyata doktora öğrencisi gelmemişti. Öğrenciler halk edebiyatı ve eski edebiyattan; hoca ise yeni edebiyattan. Bir tarafta ön yargılarım, bir tarafta sitemlerim.. Derslere başladık. Karşımızda alanına hakim, hocalığın hakkını veren bir insan vardı: İsmail ÇETİŞLİ. Akademisyenliğin iki cephesi olduğunu düşünmüşümdür hep: Bilim adamlığı ve hocalık. İkisini bir arada götürmek, ikisinde de başarılı olmak çoğu zaman mümkün olmaz. Bazı akademisyenlerde bilim adamlığı öne çıkar ama bilimi ölçüsünde hocalık yapamaz, yani bilgisini öğrenciye aktaramaz. Bazı akademisyenlerin ise hocalık tarafı daha güçlü olur, onlardan çok şey öğrenirsiniz. Öğrencisi olarak İsmail ÇETİŞLİ’nin ikinci gruba girdiğini düşünüyorum. Yani onun hocalığı ilim adamlığının önündeydi. Her hafta derse vaktinden önce geliyor ve ders saati boyunca özveriyle bize sanat felsefesi anlatıyordu. Dersle ilgili notlar hazırladığını ve dersi zaman zaman bu notlarından anlattığını görüyorduk. Hocam, kendi alanına kapanıp kalmamıştı, belli ölçüde halk edebiyatı ve eski edebiyattan da anlıyor, ders boyu bizim alanlarımızla ilgili örnekler de veriyordu. “Ben üçümüzün alanı farklı, nasıl yürüyecek ders?” derken farklılıklar dersi zenginleştirdi. Sanat felsefesinin içerisinde karşılaştırmalı edebiyat da işlemiş olduk, sık sık mukayeseler yaptık.

İsmail Hocam işine çok önem veriyordu. Verdiği ödevlerin teslim tarihini titizlikle not ediyor, ödevlerin gidişatıyla ilgili sorular sorarak çalışmalarımızı takip ediyordu. Ödevlerimizi bir derste sunacaktık. Çalışmalarımızı sunmadan önce kendisine mail olarak göndermemizi istedi. Biz sunumumuza hazırlanırken hoca da bizim ödevlerimizi okumuş, derse hazır gelmişti.

Kendisinde en küçük bir gurur, kibir emaresi görmüyorduk. Zaman zaman takıldığı noktaları bizlere sorduğu oluyordu. Yanında kendimizi çok rahat hissediyor, zevkle ders işliyorduk.
Sanat Felsefesi gibi dili, konusu, yaklaşımı ile çok yabancısı olduğumuz zor bir dersi bize İsmail Hocam kadar öğretebilecek bir başka hoca var mıdır bilemiyorum. Bilmek başka, anlatmak başka, öğretmek ise bambaşka bir şey.
           
Hocamız, üretmeye devam ediyordu. Bir taraftan edebiyat dergileri için yazılar yazıyor, bir taraftan çağrılan yerlere giderek konferanslar veriyor, bir taraftan da Peygamber Efendimiz (sav) ile ilgili kitap hazırlıyordu: “Türk Şiirinde Hz. Peygamber”. Bu kitabı “Şiirimizde Peygamber ve Gül”, “Şairin Diliyle Hz. Peygamber” kitapları izledi.

İsmail ÇETİŞLİ hocamızı 30 Ocak Cuma günü kaybettik. Kendisine, Allah’tan gani gani rahmet diliyorum. Hayatının son yılarında Peygamber Efendimiz (sav) ile ilgili kitaplar yayınlaması bir ilham-ı İlahi midir bilinmez, Rabbimiz kabrini pür nur, kendisini Efendimiz’e komşu eylesin. Amin.

Yorumlar - Yorum Yaz