Burası Türkiye

BURASI TÜRKİYE 

Biz postanede 5 kişi çalışıyoruz. Fakat hiçbir zaman postanemizde beş kişilik iş olmamıştır. Bu yüzden bazı arkadaşlar bulmaca çözmede, bazıları siyasette, bazıları da ticarette uzmanlaştı. O günde her zamanki gibi başladı. Yalnız Ramazan yok, sevkli dediler. Ramazan da tıp da uzmanlaştı. Bir rahatsızlığımız olduğunda Ramazan’a söyleriz, Ramazan “Şikayetinizin sebebi şudur” der. Şu ilaçları kullanacaksın. İlaç ala ala kendisinde ciddi bir ilaç stoku olduğundan gider ilaçları da evinden getirir. Bu da sıradan bir şey Ramazan bir ayın yarısını raporlu sevkli geçirir. Ramazan yine her zamanki gibi öğlene doğru bir elinde sağlık karnesi bir elinde ilaç poşetiyle geldi ama bu defa soluk soluğa.

            Kapıdan girer girmez, “Arkadaşlar arkadaşlar Muhittin Öztoprak kavga etmiş” dedi.

            Hepimiz birden “Nasıl olur?” dedik. Olmaz. Muhittin Öztoprak kavga etmez. O Muhittin Öztoprak ki kasabamızın en sevilen sayılan adamlarındandır. Muhittin Öztoprak ne kimsenin işine karışır, ne de böyle bir şeye adı karışacak bir iş yapar. Kendi halinde sessiz sakin bastığı yeri bile incitmekten çekinen birisi.

            Muhittin Bey’e bey demek bile hakaret sayılır. Muhittin Bey  bey değil Beyefendidir. Kaç defa kaç tane parti gelip bizden belediye başkanlığına adaylığını koy demiştir. Ve Muhittin beyefendi hangi partiden aday koysa kazanacağını bile bile hepsini nazik bir şekilde reddetmiştir. İlçenin en yaşlılarından sokaktaki çocuklara kadar herkes ona saygı duyar. Beyefendi hayatını okumakla geçirmiştir. Eli kalem de tutar, yerel gazetelerde köşe yazıları da yazar. Bu yazdıkları yüzünden kavga etmiş desek, mümkün değil, çünkü kimsenin yaptığına karışmaz. Eleştiriymiş, tenkitmiş asla. Sabahları erkenden kalkar esnafı tek tek dolaşıp hal hatır sorar, bizim yanımıza gelip kendisine gelen postaları alır, ilk dersin teneffüsüne kadar ilk okula yetişir. Öğretmelerle sohbet eder. Daha sonra ya çalışma odasına ya da hava iyiyse ilçe meydanındaki parka oturur her defasında çantası kitap doludur. O parka oturunca hemen etrafına toplanır, yaşlısı genci ondan bir şeyler öğrenmeye çalışır.

            Kavgaymış, dövüşmüş Muhittin Beyefendi’nin yapacağı iş değildir. Ağzından en ufak bir kötü söz çıkmaz. Ağzından şimdiye kadar benim duyduğum en kötü kelime hıyardır hatta hıyar da değildir. Muhittin beyefendi “salatalık” der. Bunu da bin defa özürler dileyerek, affımızı istirham ederek söyler.

            Bizim Ramazan yeminler etti. Hastanede duydum dedi. hemen koştuk. Adil arabasını çalıştırdı atlayın dedi. arabaya bindik. Doğruca şehre, şehirle bizim ilçe arasında 70-80 kilometre var. Ben ömrümde o kadar kısa zamanda şehre varmış değilim. Hemen hastanenin önüne çektik arabayı. Yolda da nasıl oldu acaba diye yorumlar yapıyoruz. Bir arkadaş dün bir toplantıya gidecekti dedi. Bu normal bir şey Muhittin ağabeymizi sık sık böyle yerlere çağırırlar. Valisi olsun belediye başkanı olsun bizim belediye başkanından çok Muhittin ağabeymizin bilgisine başvurur.

            Aslında ziyaret saati değildi. Biz beşimiz birden koşar adım gelip, görevliye Muhttin Öztoprak nerede deyince adam bir şey sormayı veya ziyaret saati değil demeyi akıl edememiş olacak  502 dedi. asansöre ihtiyaç duymadan yine koşar adım merdivenleri çıktık. Odadan çeri girince bir de baktık ki, Muhittin beyefendimiz, sargılardan görünmüyor bile. Yanına yaklaşıp geçmiş olsun dedik.

            Muhittin ağabeymiz, aynı kibarlığıyla yerinden kalkacak oldu ama biz müsaade etmedik. Etsek de kalkamayacaktı zaten.

            -Ah neden zahmet buyurdunuz. Benim pek bir şeyim yoktu. Zahmet ettiniz. Sizi de buralara kadar yordum. Kusuruma bakmayın diyor.

            -Estağfurullah beyefendiciğim, sıhhatiniz nasıl dedik

            -Hamdolsun efendim dedi. ama hali perişan. Benim asıl merak ettiğim. Nasıl bu hale geldiğiydi. Muhittin bey asla kavga etmez edemez. İyice yanına yaklaşıp,

            -Ah beyefendiciğim nasıl üzüldük bilemezsiniz. Postaneyi olduğu gibi bırakıp geldik dedim

            -Mehmet beyciğim, çok üzgünüm sizi de işinizden ettim, buralara kadar. Duyulmasın demiştim, sizleri de kendi meselelerimle meşgul etmek istemezdim.

            -Estağfurullah Muhittin bey, fakat nasıl oldu kaza falan mı ayrıntısını öğrenme fırsatımız olmadı.

            -Sormayın Mehmet beyciğim oldu bir defa ben de pek anlamadım ama. Ah kolum… başınızı ağrıtmak istemem. Zaten sizi buralara kadar yordum.

            -Lütfen Muhittin beyefendiciğim dinlemek isteriz.

            -Ah.. geçen gün bir davetiye aldım. Burada bir toplantı olacakmış. Nezaketen her toplantıya katılmaya gayret ederim beni siz tanırsınız Mehmet bey.

            -Evet efendim.

            -Ah bacağım… konu Avrupa Birliği ve Etnik Unsurlar. Burada üniversitede. Yirmi otuz kişi belki elli kişi vardık. Genişçe bir salonda toplandık. Açılış konuşmalarının ardından asıl konuşmacı konuştu. Dinledik, ben mütemadiyen not tutuyorum. Konuşmasının sonunda konuşmacı “Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?” dedi. ön taraflardan birisi el kaldırdı. Konuşmacı “Hepinize sırayla soracağım, bekleyin biraz” dedi. Ben de normalde hep en öne otururum ama bu defa otobüs arıza yaptığından biraz geç kaldım. Toplantıyı bölmemek için de en arkaya oturmak durumunda kaldım. Ah ..omzum.

            En önden başlayarak herkes bir şeyler söylüyor.

            Bir tanesi ben Ermeniyim, Hıristiyan’ım dedi. Bir tanesi ben Musevi’yim dedi. bir tanesi Ben Rum’um Hıristiyan’ım ve şarkıcıyım dedi. bir tanesi ben ressamım başka bir kimliğe ihtiyacım yok dedi. bir tanesi benim annem Alman Katoliğim dedi. bir tanesi annem babam Müslümanmış dedi, bir diğeri annem babam Türkmüş dedi. birisi ben Kürt’üm ve bölücüyüm dedi. birisi ben komünistim, dedi. birisi ben dünya insanıyım dedi, bir tanesi yeryüzü vatanım insanlık dinim dedi, bir tanesi ben tavuğa taparım, birisi horoza taparım, birisi ben taşa taparım, kuşa taparım, dedem maymunmuş, ebem şuymuş buymuş, ben misyonerim, Türkiye düşmanıyım, AB’liyim, İstanbulluyum, Kayseriliyim siyonistim, İzmirliyim sosyalistim, hümanistim, satanistim …………….en son sıra döndü dolaştı bana geldi. Ben neredeyim diye düşünüyorum. Ah başım… kürsüdeki adam evet siz beyefendi dedi. ben etrafıma baktım acaba bir başkasına mı diyor diye? Hayır bana söylüyor. Evet beyefendi size söylüyorum, siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz, siz neysiniz. Efendim benden önce konuşanlar ayağa kalkmadı ama ben edeben topluluk önünde konuşurken ayağa kalkıp önümü iliklemeyi adet edinmişimdir. Ayağa kalkıp önümü ilikledim. Başımla etrafımı selamlayıp, saygıdeğer beyefendi, ben Müslüman Türk’üm dedim. bunu der demez. Bir gürültüdür. Koptu.

            Etraftan Irkçı, Faşist, kafatascı, Kahrolsun faşizm, faşitlere ölüm, gerici, bölücü, daha terbiyem elvermiyor neler neler söylediler. Bununla kalsa neyse, bir anda üç beş el birden yakama yapıştı. Bir de baktım kalabalık beni arasına almış kimisi yumrukluyor kimisi tekmeliyor. Irkçı faşist, gerici yobaz, laiklik düşmanı, Atatürk düşmanı, bölücü, ölüdürün vurun, öldürün. Bayılmışım uyandığımda buradaydım. Ah ah bacağım…

            Mehmet beyciğim ne olur siz söyleyin, son zamanlarda bazı ilaçlar alıyordum. Çok uyumaya başlamıştım. Yoksa ben Ashab-ı Keyf gibi 300 sene uyudum da ülkemiz işgal mi edildi? Burası Türk yurdu, Müslüman toprağı değil mi? Ha Mehmet beyciğim, burası Türkiye değil mi cevap verin Türkiye değil mi? Ah kolum…

            -Burası Türkiye Muhittin Beyefendiciğim, burası Türkiye     


Yorumlar - Yorum Yaz