Ali Soyundu

ALİ SOYUNDU  

Evet, Ali soyundu. Ali soyunmasa ben soyunacaktım, ben soyunmasam mutlaka bir başkası orada soyunacaktı.Evet, Ali Kızılay’da soyundu, evet soyunduktan sonra da Bakanlıklar'a karşı dönüp “al” diye bağırdı. Evet, Ali soyundu, önce uyduruk bir paket bıraktı, sonra basını arayıp Kızılay’a bomba koydum dedi. Sonra da bir köşeye çekilip halkın toplanması bekledi ve soyundu. Evet, Ali soyundu, hava sıcak olsa Ali soyunup gelecekti. Evet, Ali soyundu o soyunmasa ben soyunacaktım, ben soyunmasam bir başkası.            Peki, Ali niye soyundu? Deli mi? Hayır değil. Provokatör mü? Hayır. Orasını burasını teşhir etmekten zevk mi alıyor? Hayır. Peki neden?            Ali köylü çocuğu. Alinin babası çiftçidir. Ali 3 çocuğun ortancasıdır. Kendisinden başka bir ablası bir de bacısı vardır. Ali doğunca babası ona kendi babasının adını verdi. Tek erkek çocuk olsa da Ali kendini bildi bileli çalışır. 7 yaşına gelince babası herkes gibi Ali’yi de okula yazdırdı. Babasına kalsa yazdırmayacaktı ama öğretmen mecburi Hasan Ağa cezası var deyip babasının gözünü iyice korkuttu. Okulda tek öğretmen ve tek bir sınıf vardı. Sınıf yani okul 45 kişiydi. Ali çok başarılıydı. Öğretmen bile şaşırdı. Ali ikinci sınıftayken öğretmen ona üçüncü sınıfın derslerini de dinle dedi. Herkes takdir teşekkür belgesini dördüncü beşinci sınıfta alırken, öğretmen fazla olan bir teşekkür belgesini Ali’ye daha ikinci sınıftayken verdi. Ali’nin anası ne bilsin, onunla kazanın altını tutuşturdu. Ali öğrenince çok ağladı ama belge gitmişti bir defa.             Ali nerden duyduysa uçak mühendisi olmak istiyordu. Öğretmen bazen herkese “Ne olacaksınız?” diye sorardı. Kimisi doktor, kimisi öğretmen, kimisi polis derdi. Ali ise “uçak mühendisi diyordu. Ali böyle deyince öğretmen çok seviniyor, “Aferin Ali” diyordu.            Sadece okulda değil kahvede de Ali'ye “Ne olacan?” diye sorarlardı. Bir defasında babasının arkadaşı Sarı Recep emmisi de sormuştu “Len Ali sen böyüyünce ne olcan?” diye Ali de “Uçak mühendisi” dedi. Sarı Recep güleceğim diye neredeyse sandalyeden düşecekti. “Len ali sen delirdin mi? Mühendis dediğin ev yapar. Uçak mı yaparmış hiç” demişti. Sarı Recep her ne kadar Hasan’ın arkadaşı olsa da çocukluktan beri aralarında bir rekabet vardı. Biri ne yaparsa hemen öbürü de yapardı. Sarı Recep çocuğunu okula hiç vermeyecekti ama Hasan verince o da verdi. Sonra her gören sormaya başladı Ali uçak mühendisi dedikçe de millet gülüyordu.  Sarı Recep’in oğlu Ali’nin arkadaşıydı. O hep “Değirmenci olacam” diyordu.            Sonra Ali üçe geçti, dördüncü sınıf dersini dinledi. Dörde geçti, beşinci sınıf dersini dinledi. Beşinci sınıfta öğretmen ona hep test çözdürdü. Ali’yi Anadolu Lisesi sınavına sokmak istiyordu. Sınavlar yaklaşırken Ali’nin öğretmeni hastalandı. Şehirdeki hastaneye giderken Ali’nin babasına sıkı sıkı tembih etti. Hastaneden de iki defa haber yolladı. Size bir kâğıt gelecek. Bu çocuğu şu tarihte şehre götür kâğıtta yazılı okulda sınava sok diye. Ali’nin babası “Tamam” dese de sınav işi aklına yatmadı. Hem Ali’yi okutmak da istemiyordu. Öğretmenin dediği tarih harman zamanına denk geliyordu. Zaten kâğıt falan da gelmedi.             Sarı Recep oğlunu mobilyacıya çırak verdi. Hasan da bir tamirci ayarlamıştı. “Arkadaş çocuğun okul bitti. Güz geldi mi eline teslim. Eti senin kemiği benim” dedi.             Güz gelince öğretmen çıktı geldi. Hasan’a demediğini bırakmadı. Çocuğu imtihana niye götürmedin diye. Hasan ezile büzüle Ali’yi okutamayacağını söyledi. Öğretmen “Okutacaksın” dedi, “Mecbursun. Sen göndermezsen jandarmayla götürürler, hapse girersin.” Hasan ne bilsin o sene ilköğretimin 8 yıla çıktığını. Cahil haliyle de “Ya öğretmen bir bizim çocuğa mı mecbur? Bak kimse göndermiyor” diyemedi.             Ali o sene yatılı okula başladı. Sarı Recep’in oğluysa mobilya çıraklığına. Sarı Recep, Ali’yi her gördüğü yerde “Len Ali sen böyüyünce ne olacan?” diye sorup duruyordu. Ali de her soruşunda “Uçak mühendisi” diyordu. Ali yatılı okulda da çok başarılı oldu. Her dönem takdir belgesi getiriyor babasının eline veriyordu. Babası “Aferin” dese de içten içe Ali’ye kızıyordu. Aklı bu okuma işine yatmıyordu bir türlü. “Şu okul bi bitse” diyordu. Nihayet okul bitti. Ali’nin babası bu defa Ali’yi bir berberin yanına vermeyi düşünüyordu. Berber Nuri’ye “Güz gelsin sana teslim” dedi.            Cuma günleri ilçeye Pazar kurulurdu. Hasan’ın pazara gittiği bir gün eline bir kağıt tutuşturdular. Eve gelince Ali’ye “Bak bakalım ne yazıyor?” diye verdi. Ali heyecanla zarfı açtı. Ali Anadolu öğretmen lisesini kazanmıştı. Ali çok sevindi. Babası başını kaşıyordu. Aklı bu okuma işine hiç ermiyordu. “Ali sen şimdi öğretmen mi oldun?” dedi. Ali “Yok baba bu öğretmenliğin lisesi. Bir de üniversitesi var” dedi. Hasanın aklı iyice karışmıştı. “Boş ver len o zaman.” dedi.             Ali “İlle de okuyacam” diyordu. İlkokul öğretmeni duyunca tayin olduğu şehirden çıkıp geldi, bu çocuğu okut diye. Hasan “Etme öğretmen kıyma. Üç sene sonra bu kazık kadar adam olur, bir mesleğe versem yaşı geçer. Köylük yerde ne edeyim ben bunu.” dediyse de öğretmen “Okut” dedi.             Ali Anadolu öğretmen lisesine başladı. Sarı Recep her gördüğü yerde “Sen böyüyünce ne olacan?” diye soruyordu. Ali hala “Uçak mühendisi” diyordu. Bu arada Sarı Recep’in oğlu kalfa olmuştu. Hasan, Ali’ye “Ne vardı şu okula gidecek tamirciye girsen şimdiye sen de bir kalfa olurdun” diyordu.            Ali liseyi de bitirdi. O sene üniversiteye giriş sisteminde değişiklikler olmuştu. Öğrenciler eski puanlara göre alınmayacaktı. Ali şansıma tüküreyim dese de çok yüksek bir puan çıkardı. Ali umutla tercihlerini yapıp formu ilçedeki liseye teslim etti. Ali sınav sonucu bekliyordu, ama ortada sonuç falan yoktu. Ali’nin form kayıptı. İlçede tek başvuru onun olduğundan form unutulmuştu. Ali o sene üniversiteye giremedi. Ertesi sene yine girdi imtihana. Yazsa uçak mühendisi bile olurdu belki. Ama tercih etmedi edemedi. “Devlet işi olmazsa ben yandım” diye düşündü. Anadan babadan destek yok. Bir kuruş sermeye yok, sağda solda tanıdık bildik nüfuzlu adam yok. Ne edip edip kapağı devlet kapısına atmalıydı. İlk defa Sarı Recep “Ne olcan?” deyince “Öğretmen” dedi. Öğretmenlik yazarsa burs da verirlerdi. Çok yüksek puanı olsa da Alicik küçük bir şehirde sınıf öğretmenliğini tercih etti. Birincilikle de girdi. Babasının aklı bir türlü ermemişti. Sarı Recep’e kahvede otururken “Arkadaş” dedi “Bu oğlan beni yedi bitirdi. Elde avuçta kalmadı. Daha da okuyacam deyo. Tamircide iş buldum gitmedi, berberde buldum getmedi. Şehirde iplik fabrikasında bizim karının amcasının oğlu çalışıyo gelsin gatayım demiş. Ben yapacağımı yaptım eğer burada da çalışmam derse bir daha karışmam.”                       Ali üniversiteye başladı. Bir taraftan da iş aradı. Bir pastanede iş buldu. Ali küçüklüğünden beri z’lerin kuyruğunu eğri yapardı. Üniversitedeki hocalarından bir tanesi de z'lerin kuyruğunun eğri yapılmasına çok gıcık olurdu. Bu hoca Ali’nin iki dersine giriyordu. Ali’ye de gıcık oldu. Ali tam üç sene onun dersinden kaldı. Ali ikinci sınıftayken sınıf geçme sistemi değişti. Dördüncü sınıfta dersin hocası değişti. Ali beşinci senede ancak üçüncü sınıfa geçebildi. Üçüncü sınıfa geçtiğinde de Ali’nin bir başka hocası vardı. Ali’ye “Ali sen bu adamın görüşünden olmazsan bu dersten geçemezsin” dediler. Ali’yi götürüp hocanın dışardan desteklediği bir derneğe yazdırdılar. Bir gün derneğin başkanı “Eylem yapacağız” dedi. Ali’ye “Hoca seni görsün sen pankart taşı” dediler. Ali en önde yürüdü. Polis Ali’yi jopladı.  Sonra da tutukladı. Oysa Ali ders geçme peşinde. Ne sağ bilir ne sol. O ara seçim oldu. Ali’nin hocası kendi görüşüne tam zıt olan iktidar partisinin tarafına geçiverdi. İşe de önce eski derneğindeki öğrencileri bırakarak başladı.             Ali’nin okulu uzadı. Aliye en çok da bu koydu. Köyden haber geliyordu. Sarı Recep her gün üşenmeden eve kadar gelip “Ali’nin okul ne zaman bitiyo” diye soruyordu. Ali köyde ilk okuyan olduğundan okul uzadı demeye bir türlü dili varmıyordu. Kendisi köye varmadan Ali’nin okulu bitiremediği haberi geldi. Ali’yi gören “Sınıfta mı kaldın Ali?” deyip duruyordu. Ali ancak iki hafta dayanabildi. Tası tarağı toplayıp üniversitenin olduğu yere döndü.            Ali dört senelik okulu tam yedi senede bitirdi. Okul bittiği sene atama yönetmeliği değişmişti. Bir yıl önce tıpkı bir zamanlar olduğu gibi ne kadar üniversite mezunu varsa seçim yatırımı diye öğretmen yapıldı, kadrolar doldu. Ali atanamadı. Çaresiz köye döndü. Sarı Recep onu her gördüğü yerde “Ali yeğen, sen şimdi ne oldun?” deyip duruyordu. Ali iş aramaya başladı. Ne iş olsa razıydı. Yeter ki “Ali şurada çalışıyor” desinler. Yoktu, iş yoktu. Köyde devamlı Ali konuşulur oldu. Birisi okuyacak olsa, “Ne yapacan okuyup da işte Ali’yi görüyon.” diyorlardı. Ne lafını dinleyen vardı ne de halini hatırını soran. Gönül bu ya Ali köyden birisine âşık oldu. Anasını babasını güç bela razı edip kızı istemeye yolladı. Kızın babası “İşsiz güçsüz adam, neyle besleyecek kızı” deyip vermedi. Bu arada Sarı Recep’in oğlu usta olmuş tamirci dükkanı açmıştı. İnat olsun diye Ali’nin sevdiği kızı onlar da istedi. Kızı Sarı Recep’in oğluna verdiler. Ali delirmek üzereydi. Bir adam intihar edeceğinde yüksekçe bir yere çıkar atlar veya dayar alnına silahı çeker tetiği. Ama Alicik ne yapsın bir günde belki yirmi defa Kartal Kayası’na çıkıyor, otuz defa çifteyi kafasına dayıyor ama bir türlü tetiği çekemiyor. Ben bunca yıl boşuna mı okudum diye. Hele bir gün Fatma Ebe “A Ali oğlum ha şu Sarı Recebin oğlu gibi bi yere gireydin” dediği gün tetiği çekmişti de Allah’tan tüfek boştu.            Ali düğün günü köyden çıkıp şehre gitti. Yerel gazetelerden alıp iş ilanlarına baktı. Akşama kadar birçok yerle gidip görüştü. Kimse iş vermiyordu. En çok ağırına gidense 'vasıfsız işçi aranıyor' yazan yerlere bile alınmamasıydı. Ben vasıfsızım diyordu ama “Yok” diyorlardı “Sen okumuşsun, sen vasıflısın.” Kimi işlere de “Yapma hocam sana göre değil burası” diyorlardı. Kimisi de okumuş adam başımıza bela olur, sigorta der sendika der diye almıyorlardı.            Ali atanmadan umudu kesti. İş bulamayacağını da anlayınca askere gitti, Ali askere gider gitmez devlet sınıf öğretmenliği ataması yaptı, Ali deliriyordu. “Şansıma tüküreyim” diye feryat ediyordu. Askerden geldiğinde Sarı Recep’in ikinci torunu da doğmuş, oğlu ev almıştı. Ali’nin daha işi gücü yoktu. Her sene umutla sınava girdi. Ama atama yoktu. Ali geceleri sabaha kadar düşünüyordu. “Bu yaşıma geldim, benim elimden iş güç gelmez. İnşaatçılıktan anlamam, marangozluktan anlamam, bildiğim tek şey öğretmenlik. Bu öğretmenliği de evde yapacak değilim. Ben atanmazsam ne yaparım. Atsam atılmam, satsam satılmam.” Ali tam altı sene bekledi. Altı sene sonra tekrar seçim oldu. Ali’nin puanı atanmaya yetiyordu. Ali sevinçle tercihlerini yaptı. Sarı Recep hala “Sen şimdi ne olacan?” diye soruyordu. Ali göğsünü gere gere “Öğretmen” diyordu. Günler geçmek bilmiyordu. Ali heyecan içerisindeydi. Acaba atama sonuçları ne oldu diye TV’yi günde en az 50 defa açıp kapattığı bir sırada haberlerde 30 yaşın üstündekiler devlet memuru olamaz diye bir kanun çıktığını duydu. Önce bildiği bütün küfürleri etti. Ondan sonra da doğruca Sarı Recep’in yanına gitti. Beni ilçeye götür diye. Sarı Recep onu ilçeye götürdü. Otobüsçü Yaşar da şehre götürdü. Oradan da doğruca Ankara’ya. Ankara’ya indiğinde geceydi. Geceyi Aşti’de geçirdi. Sabah Kızılay’a vardı. Öğlene doğru bir poşete yaprak doldurdu. Bomba var diye ihbar etti. TV’ler geldi, TV’leri gören halk Güven Park'ta toplandı. Polis zaten ordaydı. Sonra..Ali soyundu. Evet, Ali soyundu. Ali soyunup Bakanlıklar'a karşı döndü. Dönüp “aaal”diye bağırdı. Evet, Ali soyundu. Ali soyunmasa ben soyunacaktım. Ben soyunmasam bir başkası. Ama mutlaka birisi orada soyunacaktı.