Durmuş Çokyaşa

         DURMUŞ ÇOKYAŞA 

         Efendim Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni konu alan bir hikaye yazacağız. Ama malum tehlikeli konular.. Canımızı sokakta bulmadık. Hikayenin başına peşin peşin bu hikayedeki olaylar ve kişiler tamamen hayal ürünüdür diyelim. Bizim millet anlar zaten.

            Kendimizi sağlama almak için 2060 diyelim.

            2060 yılına gelinmiş. Aradan geçen 50 yıldan fazla sürede çok bir şey değişmemiş, sadece insanların yaşları, bir de takvimler değişmiş. Hele bir de konu demokrasi olunca gerileme olur da ilerleme olmaz Evvel Allah. Neyse efendim. Artık kaçıncı seçimse yapılmış. Otuz kadar partinin içinden barajı üç parti aşmış, birisi Ak Parti, birisi Gök Parti üçüncüsü ise Ok Parti. Üçüncüsünün ismine bakıp yanılmayın, üçünün içinde en köklü olan oymuş. Ak Parti de Ok Parti de yıllardır aynı genel başkan tarafından idare ediliyormuş yalnız Gök Parti bu seçimlere genç ve dinamik genel başkanıyla girmiş. Derken efendim üç partinin de sandalye sayıları birbirine yakın. Tek başına iktidar olmanın mümkünü yok. Ok Parti ne olursa olsun Ak Partiyle hükümet kurmaz. Aslında Gök Parti Ok Parti’yle hükümet kurar ama. Ok Parti demokrasinin en çok muhalefetliğini seviyor. Bu yüzden Ak partiyle Gök parti birleşip bilmem kaçıncı hükümeti kurmuşlar. Ama gel gelelim bir birleriyle anlaşamıyorlar. Bir ayda bir karar anca çıkıyor. Ak Parti biraz şeyci.. Milletvekillerinin çoğu eski şeycilerden. Buna Ok Parti’nin muhalefeti de eklenince işler iyice karışmış. Neredeyse gün aşırı bir kavga çıkıyor ama ayda bir bile tek karar çıkmıyor. Konuşulan ve uzlaşılamayan konular hiç eskimiyor. Değil elli yüz sene öncesiyle bile aynı şeyler. Yine halk arasında ve basında söylentiler çıkmış. Asker darbeye hazırlanıyor diye. Dolar Euro hop çıkıp hop iniyormuş. Yine memurlar hiçbir zammı beğenmiyormuş. Sendikalar yüzde 100 zam deyip yüzde 5’e talim ediyormuş. Yine İstanbul’un en büyük sorunlarından birisi gecekonduymuş. Gecekondular ise hala iki sene önceki seçimlerde vaat edilen tapuları bekliyormuş. Çiftçilerin ürünleri para etmiyormuş. Vergi üstüne vergiler gelmeye devam ediyormuş. Türkiye hala IMF’ten yakasını kurtaramamış. Ha bir de milli ülkü varmış ki bir türlü gerçekleşmiyormuş. Avrupa Birliği.. Avrupa Birliği Kıbrıs diyormuş Ermeni soykırımı diyormuş, Yunanlar bir taraftan, Rumlar bir taraftan bastırıyormuş, bazen araya yeşillik olsun diye Almanya ve Avusturya; bazen gıcıklık olsun diye Bulgaristan bazen de hiçbir sebep yokken İngiltere karışıyormuş. Geçen zaman içerisinde TL’den bir altı sıfır daha atmışlar. TL yepyeni TL olmuş. Meslek liseleri hala sorunmuş. Zamanın birinde birileri bir kapatmış ki şimdikiler açmaktan umudu kesmiş ama yine de iş olsun diye delmeye çalışıyorlarmış. Amerika hala en büyük dost ve müttefikmiş. Doğu da aynıymış. Hastane yok hastane varsa doktor yok doktor varsa, malzeme yetersiz. Okullar da aynı. PKK da aynı. Devlet hala bu terörün kökünü kurutamamış.

           

            Milletvekillerinde de pek değişiklik olmamış, sadece isimleri değişik. Öyle ki bazılarının soyadları bile aynıymış. Ama içlerinden son seçimlerde seçilen birisi varmış ki hiç kimseye benzemiyor. Durmuş Çokyaşa. Durmuş Çokyaşa, Kocaeli milletvekili ama ne vekil.. Turizmci. Gök Partiden adaylığını koymuş. Öyle bir nutuk atıyor öyle bir nutuk atıyor ki sormayın. Bütün televizyonlar onu programa çıkarmak için sırada. Çünkü programa çıktığında reytingler tavan yapıyor. Programın tekrarları bile en popüler programların önünde. O çıkacakmış denilince adeta hayat duruyor. Herkes işi gücü bırakıp milli maç seyreder gibi Durmuş Çokyaşa’yı seyrediyor. Bu adam bildiğiniz gibi değil. “Konuşma” dedin mi Durmuş Çokyaşa. Aslında bir şey de yapmıyor. Bitirebildiği bir iş de yok. ama Allah vergisi işte bir konuşuyor bir konuşuyor ki. Durmuş Çokyaşa pek odasında bulunamıyor. Çünkü Gök Parti’nin genel başkanı gittiği mitinglerde mutlaka onu yanında görmek istiyor. Önce Durmuş Çokyaşa çıkıyor mikrofona o kürsüye çıkınca alkış, ıslık, hatta kompetiler, meşaleler yanıyor. Sanırsınız miting değil futbol maçı. Sağ taraf Durmuuuuuş diye bağırıyor sol taraf Çokyaşaaaaa diye. Halk o konuştukça coşuyor, konuştukça coşuyor. Durmuş Çokyaşa’nın en büyük zaafı alkış alkışı duydu mu tamam, öyle bir konuşuyor ki demeyin gitsin. Durmuş Durmuş Çokyaşa, Durmuş Durmuş Çokyaşa sesleri meydana inletiyor. Beş on dakika sonra Gök Parti genel başkanı çıkıyor, bu defa o konuşmaya başlıyor. Stadyum gibi meydan cenaze törenine dönüyor. Yavaş yavaş millet dağılmaya başlıyor. O ara genel başkan çekiliyor, Durmuş Çokyaşa tekrar mikrofonu eline alıyor hararetli hararetli bir başlıyor konuşmaya halk hemen toparlanıyor. Durmuş Çokyaşa’nın adı geçsin yeter, onu dinlemeye çok uzak illerden bile gelenler var. Genel başkan Durmuş Çokyaşa’yla iyi geçinmeye çalışıyor çünkü başka partiler, ona bakanlık hatta genel başkanlık teklif ediyorlar. Çünkü Durmuş Çokyaşa %1’i göremeyen partiye geçse iki haftada o partiyi tek başına iktidar yapar. Müthiş bir ikna yeteneği var.

Durmuş Çokyaşa halkın vekili. Odasında bulunduğu zamanlar odasındaki kalabalık o kadar çok oluyor ki salon bile almıyor. Durmuş Çokyaşa kalabalığı görünce dayanamıyor. Kalabalığı yararak odadan çıkıyor. Bir alkış kopuyor, hemen altına bir sandalye veriyorlar. Kaldırıp çıkarıyorlar üstüne

-“Gardaşlar” diye bir başlıyor nutka. Çok değil bir on beş dakika konuşup iniyor. Kalabalığın hepsinin ayrı derdi var. Kim bilir nerelerden geldiler. Durmuş Çokyaşa konuşmasını bitirince “içiniz rahat olsun, de hadi gidin” deyince hepsi elleri kabarıncaya kadar alkışlıyor. Sonra hepsi arkasını dönüp binadan çıkıyor, sonra da meclisten. Durmuş Çokyaşa konuşunca herkes derdini tasasını unutuyor. Memleketinin otobüsüne binip de Ankara’dan çıkıncaya kadar aklı başına gelmiyor. Ankara’dan çıkınca biraz aklı başına gelir gibi olsa da gelmiyor. Ama insanların içinde bir mutluluk, bir huzur sanki hepsinin işleri halledilmiş. Hatta yüzündeki gülümsemeden adamın onu dinlediği belli oluyor ama bunu anlamak biraz da tecrübe istiyor. Onun konuşmasını dinleyen daha bir süre işlerim halloldu sanıyor. Adam işsizse iş buldum sanıp sabah 8 akşam 5 mesai yapıyor. Hatta işin ucunu kaçırıp bir süre mesai yaptıktan sonra “Hanım ben vardiyaya gidiyorum” diyerek evden çıkanlar bile varmış. Neyse efendin, Durmuş Çokyaşa’nın konuşmasını dinleyenler böyle esrar çekmiş gibi yarı sarhoş yaşayadursunlar. Ak parti ile Ok parti bundan hiç memnun değil. Utanmasalar başlarını duvarlara vuracaklar. “Ulan bu adamı biz nasıl fark edemedik. Nasıl Gök partiye kaptırdık” diye. İstatistikler Gök Partiyi birinci gösteriyor. Seçimden sonraki fark tamamen Durmuş Çokyaşa farkı. Yani alsan Durmuş Çokyaşa’yı başka partiye koysan o fark olduğu gibi diğer partiye geçecek. Adamın tek başına topladığı oy sıfırdan bir partiye barajı geçirdiği gibi epey de sandalye kazandıracak seviyede. Daha da genç 35 yaşlarında. Ak Parti’yle Gök Parti’nin aslında Durmuş Çokyaşa çok da umurunda değil. Ama istatistikler böyle diyor. Asıl korktukları ise Allah muhafaza TV’nin birine çıkar bir nutuk çeker bir de ceketinin sağ cebinden bir seçim pusulası çıkarır, “erken seçim istiyoruz” deyiverirse, kırk sekiz saatte koca meclisi dağıtır. O zaman Gök Parti tek başına iktidar olur. Gerçi bu işi Gök partiye yedirmezler. Durmuş Çokyaşa biraz tuhaf adam. Herkesi istediği her şeye inandırır. Ama kendisi de çabuk inanır. Bir yolunu bulup damarından girerler kendi partisini kurdurttururlar. Gök Parti barajı bile geçemez.

Durmuş Çokyaşa rakip partilerin bilhassa Ok Parti’nin korkulu rüyası. Durmuş Çokyaşa mecliste çok fazla konuşmuyor. Mecliste konuşunca vekiller görüşleri kabul etmeseler de istemeseler de Durmuş Çokyaşa’nın istediğini yapıyorlar. Sanki vekillerin eli kendiliğinden kalkıyor. O, daha kalabalık daha, coşkulu yerleri daha çok seviyor. Ama Gök Parti genel başkanı kritik görüşmelerde tam istemedikleri bir sonuç çıkacağında gizli silahı Durmuş Çokyaşa’yı çıkarıveriyor. Çokyaşa bir nutuk çekiyor ki sormayın. O, nutukun ayarını çok iyi biliyor. Derece derece.. En üst dereceyi her adam kaldıramıyor. En üst perdeyi dinleyenler en az bir hafta meyhane berduşları gibi evin yolunu bile bulamıyor. Sokaklarda sabahlıyorlar. Ama Durmuş Çokyaşa birkaç defa da olsa en üst dereceyi denemiş. İlki daha yeni yeni meşhur olmaya başladığı zamanlarda. Mesele fındık taban fiyatı. Durmuş Çokyaşa kürsüye çıkmış. Aslında fındıkla bir ilgisi yok. İki çocuğu bir karısı bir de kendi bir senede çok tüketse dört kilo fındık tüketir. Koskoca vekil fındık 3 lira olsa ne olur 30 lira olsa ne olur. Ama Çokyaşa halkın vekili damarından girilirse her şeyi yapar. Seçim bölgesi olmamasına rağmen orada, o  gün, o kürsüye çıkar, bangır bangır konuşur, ve piyasayı alt üst eder. Durmuş Çokyaşa’ya gerçekten zayıf bir noktasından girmişler. Fındık üreticileri evinin kapısında yakalayıp bir iki çocuk göstermişler. Hepsi perişan kimisinin sümüğü akmış, kimisinin pantolonu yamalı, kimisinin ayağı yalın. “Bunlar” demişler “bizim çocuklarımız açız sefiliz, devlet kapısına çıkacaz diye en düzgün çocukları getirdik gerisini sen hesap et.” Bir de eline bir kilo kadar fındık vermişler bir şu mübareğe bak bir de verdikleri paraya aman vekilim canım vekilim, sen bizim babamızsın anamızsın, bu işi anca sen yaparsın.” “Yaparım” demiş. “demek bu kadar kötü durumdasınız, yaparım”

Durmuş Çokyaşa çıkmış kürsüye, iki defa öksürmüş vekiller bu öksürüğün daha sonra en üst perdeden geliyorum, kalbi olanlar çıksın, mesuliyet kabul etmem demek olduğunu daha sonra çok iyi öğrenmişler. önce kravatını sonra mikrofonu düzeltmiş. Gök gibi gürlemiş, derken yağmur gibi faş diye inivermiş. Herkes sırılsıklam. Allah Allah bir konuşuyor bir konuşuyor. Sigara içilmez yasağını dinleyen yok efkarlanan sarılmış çakmağa sigaraya, İzmir milletvekili Sadık Paçacı’nın gözleri fıldır fıldır sigara tatmin etmiyor, bulsa mecliste içki içecek. On dakika mı, yirmi mi, elli mi? Meclis başkanı, vekili hepsi uçmuş, zamanı falan kim dinler? Çocuklardan girmiş, gençlerden devam etmiş, meclis yasa boğulmuş, herkes ağlıyor, hem de ne ağlama hüngür hüngür. Ak Parti Manisa Milletvekili Orhan Uğurtay bırakın beni diyerek ayağa fırlamış bırakın beni kendimi Atakule’den aşağı atacağım. Yaşamak istemiyorum. Ak Parti Kütahya milletvekili Turgut Söylemez tutup kucaklamış ağlamaya devam etmişler Konuşmanın orta yerinde ceketinin sağ cebinden bir avuç fındık çıkarmış, iki tanesini de kırıp ağzına atıvermiş. “bakın şu mübareğe bakın” demiş. Vekiller o cebi de daha sonra çok iyi öğrenmişler. O cepten neler çıkmamış ki. Velhasıl o gün fındık üretiminde tarihi bir gün yaşanmış. Fındık taban fiyatı önceki yılın dört katına çıkmış. Çokyaşa, bir beş dakika daha konuşsa bir kilo fındık bir çeyrek altına eşit olacak. Ertesi gün Çokyaşa bütün gazetelere manşet olmuş “Vekilleri Gözyaşına boğan Adam” diye, bütün TV’ler ondan bahsetmiş. Çokyaşa o günden sonra bir daha gündemden inmemiş. Bir hafta on gün vekiller kendine gelememiş. Kimisi odasına kapanmış bir hafta çıkmamış. Kimisi evine kapanmış. Kimisi almış başını yurtdışına gitmiş. Herkeste bir matem. Sebebini kendileri de bilmiyorlar. Bazısı kafayı çekiyor unutayım diye ama ne mümkün, hap top çare etmiyor. Bazı vekiller de durup durup ağlıyormuş. Bazıları ipin uçunu kaçırmış ben bu işi yapamayacağım diye istifa dilekçesini yazanlar olmuş, neyse ki konuşmanın etkisi zamanında geçmiş de kimse dilekçesini teslim etmemiş. Bir hafta on gün sonra vekiller yavaş yavaş kendilerine gelmeye başlamışlar. Ama içlerindeki sıkıntı bir ay kadar geçmemiş.

Bir diğerinde aile planlamasına bütçe ayrılması görüşülüyormuş. Genel başkan Durmuş Bey’i buldurup odasına ben aile planlamasına bütçe ayrılmasını istemiyorum. Bütçeyi orman yangınlarına ayırmalıyız.” demiş. Ak Parti’yle Ok Parti aile planlaması diyor ben liderleri ikna edemedim. Bu oturumda bir söz istesen? Durmuş Çokyaşa hemen konuşma havasına girmiş. Genel başkan bir de ona çocuklarının resmini göstermiş, bak şu günahsız masumlara.. Durmuş Çokyaşa çocukları çok. Sever hiç dayanamaz. Genel başkan sen bilirsin artık. İşte anahtar söz “sen bilirsin”. İlkokul mezunu işsiz adam Çokyaşa’ya sen bilirsin dese ertesi gün işe genel müdür olarak başlar. Arada oturuma katılsan da bir konuşsan. Durmuş Çokyaşa kendini kaptırdığı gibi koşarak çıkmış. Beş on dakika sonra arayı falan beklemeden dalmış toplantı salonuna. Girer girmez kürsüye koşmuş söz istiyorum başkanım diye güç bela zaptedip bir yere oturtmuşlar. Kürsüdeki vekil konuşmasını bitirince konuş diye. Ama Durmuş Çokyaşa böyle konuşma havasına girdiği zaman konuşmazsa yerinde duramıyor kendini kontrol edemiyormuş. Etrafındakiler güçlükle tutuyorlarmış. Durmuş Çokyaşa bir ayağa kalkıyor bir oturuyormuş. Çokyaşa’nın önceki konuşmasını dinleyen Kayseri milletvekili Burhan Akan kürsüde şapır şapır terlemeye başlamış. Diğer vekiller de Çokyaşa’yı görünce kendilerini toparlamışlar. Burhan Akan konuşmasını yarıda bırakıp kürsüden inmiş. Çokyaşa’nın o gün niyeti üst perdeden konuşmak değilmiş. Ama zamanında konuşamayınca otomatik olarak üst perdeye geçmiş, önce iki defa öksürmüş, kravatını, mikrofonu düzeltmiş, geliyorum diye sinyali vermiş. Bir başlamış ki konuşmaya ama ne başlama. Ortalık yıkılıyor. “Aile planlaması” olmaz demiş. “Çocuk yapmalıyız.” On dakika mı, yirmi dakika mı, yoksa elli dakika mı konuşmuş, konuşmanın orta yerinde ceplerini karıştırmaya başlamış, bazı vekiller tamam demişler yine bir şey çıkarıyor. Derken Çokyaşa cebinden bir emzik çıkarmış. Konuşmanın sonuna doğru orman yangını demiş öteki cebinden de bir kibrit çıkarıp birini çakmış milletin içi yanmış. “yanıyorum” diye bağıran bağırana. Vekillerin çoğunun eli kendiliğinden kalkmış. Çokyaşa yine manşetlerde..

Konuşma asıl meyvesini bir süre sonra vermiş. Tamı tamına 55 vekilin hanımı birkaç ay içinde hamile kalmış. Meclisin zaten büyük çoğunluğu yaşlı. Belli ki onlar da denemiş ama olmamış.

Durmuş Çokyaşa böyle ara sıra kürsüye çıkıp bir esiyormuş ama ne esme. Kuzey Amerika kasırgaları yanında lodos gibi kalır. Bazen yeri gelmiş, cebinden bir mendil çıkarmış milleti yasa boğmuş, bazen bir fıkra kitabı çıkarıp milleti kahkahaya boğmuş.

Son çıkışında en az meclis kadar eski bir mesele görüşülüyormuş. Durmuş Çokyaşa muhafazakar bir insanmış. Ak Parti’yle görüşleri daha çok uyuşuyormuş. Ama Çokyaşa aksiyon adamı. Ak Parti pasif. Çokyaşa’nın ruhuna uymaz. Masa başında oturmayı sevmiyor. Bu yüzden bakanlıkta genel başkanlıkta gözü yok. Eğer istese yirmi beş dakikada en kral bakanlığı kadar. Kürsüye çıksın iki nutuk sallasın konuşmanın ortasında o meşhur ceplerinden birinden bir beyaz kağıt, öbüründen de bir mühür çıkarsın, tüü deyip, şapbadak mührü kağıda vursun “beni falan bakanı yapın” desin, saniyesinde olur. Konu başörtüsü. Bu konu bir buçuk asra yaklaşan cumhuriyet tarihi boyunca bir türlü halledilememiş. Aksine muhafazakar partiler iktidara geldikçe daha büyük bir problem oluyormuş. Ok Parti, muhafazakar parti iktidara geçtikten hemen sonra nerede saklıyorsa hemen bu konuyu bir ortaya atıyormuş. O sene bir grup başörtülü öğrenci üniversite sınavında çok yüksek başarı elde etmiş. Bir tanesi Türkiye birincisi olmuş. Ama fotoğrafı başörtülü olduğundan kaydı yapılmamış. Sonra eylemler olmuş. Bazı sivil toplum örgütleri Taksim’de oturma eylemi yapmış, bazıları üniversitenin önüne kendini zincirlemiş. Nihayet konu meclis gündemine taşınmış. Durmuş Çokyaşa’ya bu defa genel başkan ricada bulunmamış. Konu hassas olduğundan çekiniyormuş. Hatta elinden gelse Çokyaşa’yı durduracak ama Çokyaşa konuşma havasına girmiş. Bu saatten sonra durdurulamaz. Hem eğer Çokyaşa’yı kızdırırsa sıfırdan bir partiye barajı geçirecek oyunu alır çeker gider.     

Çokyaşa partisinin grubunda önden üçüncü sıraya oturmuş. Çokyaşa oturumlara pek katılmazmış ama katılırsa da nadir ama tam konuşurmuş. Konuşacaksa da mutlaka o üçüncü sıranın sağ tarafına otururmuş. Onu gören vekiller tamam demişler konuşacak. Ok Parti başörtü konusunda çok hassas, Ak Parti de. Gök Parti ortada ama asıl dengeleri Çokyaşa belirleyecek. Ok Parti seçimlerde de hep bu konu üzerinden siyaset yapıyor. Çokyaşa konuşursa erkeklere bile başörtüsü taktırır. Ki konuşma yerine oturduysa kesin konuşur. Ak partisi de Ok Partisi de ister istemez Çokyaşa ne derse ona el kaldırır. Bu mesele bu şekilde çözülürse de Ok Parti bir daha barajı geçemez. Bir tedbir alınmalı ama nasıl? Hem vakit de yok, Çokyaşa kürsüye çıktı mı irade ortadan kalkıyor. Ok Partililer kıpır kıpır hepsi söyleniyor. Birsi ulan bir yangın falan çıksa diyor, birisi deprem olsa da bir kurtulsak. Kürsüde Ak Parti Rize milletvekili Ertem Bozdağ var.

Ok Parti saflarından arka sıralarda Afyon milletvekili Deli Bayram yanındaki Antalya milletvekiline “Birader ne edip edip bu adamı konuşturmamalı” diyor. Deli Bayram’a lakabını Afyonlular takmış. Ama kendisi de hiç çekinmeden “Bana Deli Bayram derler” diyor. Az buçuk da deliliği yok değil. Yerel kanala çıkarmışlar, bir kadınla ilişkisi olduğunu iddia eden spikeri canlı yayında tokatlamış. Emniyet müdürüne vatandaşa jop vurdu diye otogarda o kadar adamın içinde tekme atmış. En sevdiği şey güreş. Gençliğinde Kırkpınar’da baş pehlivanlık almış. Kara yağız bir delikanlıymış. Sonradan göbeklenmiş. Nerede bir güreş olsa gider. Afyon’da da yıllarca güreş düzenlemiş. Vekil seçildiği gün meşhur Anıt Park’ta yaşına başına bakmadan güreş ağasıyla güreş tutmuş. Adamın sırtını yere getirmiş. Mecliste de istisnasız her kavgada bulunmuş.

Çokyaşa’yı görünce, yanındaki Antalya milletvekili Erol Topkaya’ya, “Gardaş en iyisi gavga çıkaralım, ben bir yolunu bulur Çokyaşa’ya iki yumruk vururum, bir hafta hastaneden çıkamaz o zamana da bir çare düşünürüz.” Topkaya “Gardaş etme” demiş. Ama başka çıkar yol yok. Deli Bayram hazırlanmaya başlamış. Önce gözlüğünü çıkarmış. Sonra telefonu vs, ceplerini iyice boşaltmış. Gök Parti ortada oturuyormuş. Deli Bayram Gök Partilileri iyice bir süzmüş en sonunda Konya milletvekili Adil Şengül’ü gözüne kestirmiş. Hafif hafif bulaşmaya başlamış. Adil Şengül kısa boylu topalak bir adam. 50 yaşlarında Küçük bir bıyığı var, gözlüklü. Deli Bayram’ın yarısı kadar, ama ateşli adam. Başka zaman olsa cevap verir ama bu defa hiç oralı olmuyor. Deli Bayram durmadan laf sokuyor, ama Adil Şengül’de ses yok. en son “nolacak” diyor “Afyonun kaymağı konyanın manyağı.” Adil Şengül’de tık yok. Deli Bayram art arda Konya’yla ilgili fıkralar sıralıyor. En son Adil Şengül, Deli Bayram’a dönüp, alaylı alaylı gülerek kaş göz işaretiyle Durmuş Çokyaşa’yı gösteriyor. Arkasından da Deli Bayrama sağ elinin orta parmağıyla bir hareket çakıyor ki Deli Bayram kuduruyor. Bir pusula yazıp gönderiyor, Adil Şengül okumadan yırtıyor. Ok Partililer diken üstünde oturuyormuş gibi kıpır kıpır, Gök Partililer inadına rahat kasılıyorlar. Heyecanla Çokyaşa’ya sıranın gelmesini bekliyorlar. En rahatı da Adil Şengül.

Kürsüdeki Ertem Bozdağ bakmış ki Gök Partinin gizli silahı Durmuş Çokyaşa hazır kıta bekliyor. Hafif hafif de kıvranmaya başlamış, nasıl olsa konuşmanın gereği yok, Çokyaşa varken diye düşünüp söyleyeceklerinin çoğunu söylemeden geçip lafı toparlamaya başlamış. Bir taraftan da eğer diyormuş bu adam başörtüsünü desteklerse, ne ala ama bunun sağı solu belli olmaz tutar da başınızı açın derse, memlekette başı kapalı kimse kalmaz alayı açar. Bizim parti de bir daha barajın üstüne çıkmaz. Çok geçmeden konuşmasını bitirip kürsüden inmiş.

Çokyaşa ayağa kalkmış. Salonda bir alkış kopmuş. Çokyaşa koşar adım fırlamış kürsüye, iki defa öksürmüş, kravatını ve mikrofonu düzeltip başlamış haykırmaya. Bazıları daha “Arkadaşlar!” der demez bırakmış kendini. Deli Bayram “Aman arkadaşlar” demiş. “Kulaklarımızı tıkayalım.” Çokyaşa işe coğrafyadan girip Orta Asya demiş, tarihe atlayıp Hunlar Göktürkler demiş, İskitler Sakalar derken gelivermiş Karahanlı’lara, Oğuz Han Cengiz Han, Saltuk Buğra Han aziz ecdat diyerek gelivermiş. 1900lere. Kahraman millet demiş. Tarihin yüz akı. Arada bir Fatih’e Yavuz’a Ulubatlı Hasan’a varmış gelmiş. Bu zafer sadece erkeklerin zaferi değildir demiş, dalmış kadınlara, Kösem Sultan Safiye Sultan, derken geçmiş Nene Hatunlara Kara Fatmalara,  oradan geçmiş annelere. Bizi dünyaya getirenler demiş. Fedakar annelerimiz. Bir şiir patlatmış. Meclisin yarısı ağlar, yarısı sızlar, yarısı telefona sarılmış anasını arar, yarısı dayanmış mektuba anasına mektup yazar. Benim de bir anam var deyip ceplerini karıştırmaya başlamış. Bütün gözler o meşhur ceplerde en son o ceplerden bir alabalık çıkmış ve alabalık tesislerine büyük krediler verilmesi karara bağlanmış. Göller Bölgesi pilot bölge seçilip alabalıkçılığın kalkınma planına alınmasına karar verilmiş. Alabalıkçılar devlet memuru sayılmış, ama hemen geri çekmişler. Sağ cep, sol cep, arka cep, cepler karıştıkça merak artıyor, Deli Bayram arkadan Adil Şengül’e ana avrat kayıyor, Adil Şengül cevap vermiyor, bazen masanın altından orta parmağıyla hareketini yapıyor. Ok Parti tedirgin, çoğu bu adam bize bundan böyle başörtüsü taktırır diyor. Parti değiştirmeyi düşünüyor. Ok Parti’den Uşak, Denizli, Zonguldak, Sinop, Adana, Kayseri Milletvekilleri gözlerini kapamışlar. Cebinden çıkacak her ne ise ondan atom bombasından sakınır gibi sakınıyorlar. Bir çoğu başörtüsü bekliyor. Derken Çokyaşa cebinden bir resim çıkarıyor. “işte” diyor “işte benim anam” “işte o mübarek insan” öpülesi elleriyle nurlu yüzüyle biricik anam” resmin başı örtülü. Ok Partililer derin bir oh çekiyor. Resim arkadan pek seçilmiyor. Meclisin çoğu Çokyaşa’nın gerçek anası sanıyor. Önlerden sadece birkaç kişi bu siyah beyaz resmin kime ait olduğunu anlıyor. Çokyaşa kürsüden “bakın bakın” diyor “bakın şu mübarek kadına, sevgili anama” hızını alamayıp, kürsüden iniyor. Sıraların arasında dolaşarak “bakın” “bakın” “şu nurlu yüzlü mübarek insana” resmi yakından görünce birçoğu şaşırıyor. En son Çokyaşa resmi getirip, Ok Partililere gösteriyor ta en arkadan başlayıp “bakın sayın vekilim bakın” “Bakın İnanç Bey, Yıldırım Bey, Oktay Bey bakın, Sevilay Hanım, sayın vekilim siz de bakın bakın” deyip süratle ta en öne kadar varıyor en son Ok Parti genel başkanına gösteriyor genel başkanım anama bakın” genel başkan resmi tanıyamıyor. Ama yorum da yapmıyor. Çokyaşa en son genel başkana da gösterince hemen ait olduğu yere kürsüye zıplıyor. “işte değerli arkadaşlarım benim anam bu resimdeki kadındır. Biz Atatürk nesliyiz. Ve arkadaşlar bizim anamız bizi dünyaya getiren insandan önce Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde Hanım’dır.” Ok Parti genel başkanı meseleyi Çokyaşa izah edince ancak anlayabiliyor. Çokyaşa’nın anam diye gösterdiği resim Atatürk’ün annesi Zübeyde hanımın resmi. Zübeyde hanım her resimde olduğu gibi bu resimde de başı örtülü. “Çokyaşa konuyu şanına yakışır şekilde bağlıyor bu topraklarda hür ve bağımsız yaşamamız diyor “onun sayesinde” “o olmasaydı, bizler olmayacaktık. O kendisini dünyaya getirdi diye Zübeyde Hanıma anne diyorsa, ben de bu toprakları kurtaran ve bizim dünyaya gelmemize sebep olan Atatürk’ün annesine ana derim” “kimse benim anamın başındaki örtüyü çıkaramaz. Baş örtüsü takanlara örümcek kafalı diyenler varmış. Onlar halt etmiş sevgili arkadaşlarım. Bakın işte bakın anama Atatürk’ü dünyaya getiren anama işte yüz elli seneye yakındır kendisini takip ederiz nasıl olur da liderimizin anasına örümcek kafalı deriz. Yoksa başımızı açıp anamızı mı inkar edelim sevgili arkadaşlar.”  Deli Bayram renkten renge giriyor. Adil Şengül bu son sözlerden sonra parmağını kimseye çaktırmadan devamlı masanın altından Deli Bayram’a gösteriyor. Deli Bayram gerçekten deliriyor. Yavaş yavaş kollarını sıvayıp ceketini çıkarıyor. Telefonuyla gözlüğünü itinayla ceketinin cebine koyup Erol Topkaya’ya dönüyor “Gardaş ben taarruza geçiyom. Başka türlü kurtuluş yok.” deyip usulca yerinden kalkıyor. Aklına o Kırkpınar çayırında başpehlivanlığı aldığı gün geliyor bir taraftan davullar dövülüyor güm de güm güm güm de güm güm öbür yanda zurna cenk havası çalıyor. “Allah Allah pehlivaaan pehlivaaaaan, üste çıktım diye sevinme alta düştüm diye yerinme Allah Allah İllallah, alkışlarla diyelim maşallah  hayda bre” Adil Şengül’ü kaldırdığı gibi karşısına dikiyor. “Anama söversin ha ulan ben de senin ananı…” deyip bir elense çekiyor, Adil Şengül zaten ufak tefek bir adam dev cüsseli Deli Bayram’ın el ensesini yiyince gözlük bir tarafa fırlamış, kendi bir tarafa. Zaten nutuğun etkisiyle kafası bir hoş; yere düşünce büsbütün kendini kaybetmiş yerinden kalkamamış. Ok Parti’den “Dayan Bayram ağa, dayan Bayram Bey, dayan yoldaş” diyen koşmuş gelmiş. Artık kim kimi eline geçirirse. Deli Bayram tamam bu geberdi, deyip başka birine sarılıp ötekine berikine derken kürsüye koşup Çokyaşa’ya bir yumruk gömmüş. Mikrofonu kavrayıp asılmış koparmış. Olaylar bununla kalacak ama Çokyaşa toparlanıp, meclis başkanının kürsüsüne koşmuş Deli Bayram kendisini yakalayıncaya kadar çok değil sekiz cümle etmiş, sonuncu cümlesi “Saldırın arkadaşlar” olmuş. Çokyaşa nutuk çeker de, son cümlesi saldırın olur da, millet saldırmaz mı? O gün öyle bir kavga olmuş öyle bir kavga ki emsali tarihte yok. Kaçabilenler kaçıp kurtulmuş, kaçamayan kavgaya katılmış. Polis müdahale edecek ama adamların dokunulmazlıkları yüz elli senedir var. Dokunamıyorlar. Vekiller kendileri pes edip dururlarsa ne ala değilse durdurmanın imkanı yok. Nutuk konusunda mecliste Durmuş Çokyaşa’nın üstüne adam yok. Ama kavga deyince her partinin kendine göre ünlü isimleri var. Ak Parti’den Çankırı Milletvekili Edip Sarkan. Tek başına beş adama bedel. Sürekli spor yapıyor. Üniversitedeyken radikal gruplara üyeymiş. O yıllarda judo öğrenip ilerleyen yıllarda da formunu korumuş. Deli Bayram gibi meclis kavgalarının vazgeçilmez isimlerinden. Aynı partiden İstanbul Milletvekili Hüseyin İşleri, Kürşat Doğan, Aydın Güntaç, Faruk Atabey ve Muzaffer Arkın gibi isimler de Ak Partinin vurucu timinde. Zaten, Muzaffer Arkın’a Muzaffer yerine Cüneyt Arkın diye hitap diyorlar. Gök Parti’den, Rize Milletvekili Akif Sarıhasan, Çorum Milletvekili Yunus Dikici, Çanakkale Milletvekili Koray Altınbaş en meşhuru ise Şanlıurfa milletvekili Galeri Kemal. Kemal Şatana’ya basın bu adla hitap ediyor. Kemal Bey siyasetçiliğinden ziyade ünlü mankenlere hediye ettiği lüks otomobillerle tanınıyor. Ok Parti’de önde gelen isimlerin başında Deli Bayram var. Ekibin diğer elamanları, Tunceli’den Yiğit Güneş, İstanbul’dan Adnan Demirel, Vahdet Güntaş, Erbil Erdinç, Ankara’dan Yavuz Başaran, Mehmet Ocak, Birol Tanırmak.

Kavgada her partiden çok sayıda yaralanan olmuş. Ambulansların biri gidiyor biri geliyor. Dışarıda bir gazeteci ordusu. Meclis başkanı uyanık bir adammış. Hemen mini bir toplantı yapıp, ayak üstü genel başkanları ve yardımcılarını toplayıvermiş. Bu olay duyulursa hepimiz için kötü olur. Kimseye duyurmadan ört bas edelim. Üç genel başkan da aynı fikirde. Meclis başkanı çıkıp gazetecileri karşısına almış.

“Efendim, meclisimizde elim bir kaza olmuştur” demiş. “Mutfaktaki tüplerden bir tanesinin patlaması sonucu bazı milletvekillerimiz hafif şekilde yaralanmıştır. Yalnız Kocaeli Milletvekilimiz Durmuş Çokyaşa’nın durumundan endişeliyiz. Güvenlik kuvvetleri olaylara el koymuş bulunmaktadır. Biz de gerekli incelemeyi başlattık. İlk saptamalara göre patlama sebebi dolum hatası olarak belirlenmiştir. Olayla ilgili gelişmeleri sizinle paylaşmaya devam edeceğiz.” 

Durmuş Çokyaşa iki ateş arasında kalmış. Kürsüden aşağı atmışlar. Görünürde ağır bir yarası yokmuş ama bir süre baygın yatmış. Uyanınca sesinin çıkmadığını fark etmişler. Kısa süre sonra ayaklarını da kullanamadığını anlamışlar. Omuriliğinde ciddi bir zedelenme olmuş.

Gazeteci ordusu Durmuş Çokyaşa’nın yattığı hastanenin önünde nöbet bekliyor. Sadece gazeteciler değil olayı duyan herkes koşmuş gelmiş. Kısa sürede hastane bahçesi dolmuş. Çok geçmeden muazzam bir kalabalık olmuş, caddeler trafiğe kapanmış. Gök Parti teşkilatları Ankara’ya otobüsler kaldırmışlar. Abdi İpekçi parkına, Güven Park’a çadırlar kurulmuş. Durmuş Çokyaşa derdini kalemle anlatmaya çalışıyor. Her gün sabahtan akşama kadar hastane önünde halk slogan atıyor. TV’ler Çokyaşa’nın sağlık durumuyla ilgili sürekli flaş haber geçiyor. Bir diyor ayağa kalktı, bir diyor komaya girdi, bir diyor bitkisel hayatta. Durmuş Çokyaşa kuduruyor kasıp kavuracak meydanı ama ses yok çıkmıyor. Yazmış kağıda “Beni bir pencereye çıkarın” diye çıkarıyorlar pencereden bir bakıyor ki halka ne kalabalık. Yer gök insan. Hayal mayal kendisini görenler alkışlarla Ankara’yı çınlatıyor. Çokyaşa deliriyor ah bir ses çıksa bir haykırsa kalabalığa. İçi gidiyor zorluyor kendini, olmuyor, çıkmıyor ses. Otomatik olarak yine geçiyor en üst perdeye. Bir konuşsa şu halka bir seslense, hepsini bali çekmiş sokak çocuklarına çeviriverecek ya ses yok.

Bir hafta kadar sonra basına Çokyaşa’nın durumu bildiriliyor. Bundan sonra yürümesi küçük bir ihtimalle de olsa mümkün ama konuşması imkansız. Çokyaşa’nın taburcu olacağı gün, aynı kalabalık bekliyor. Bir haftadır oradalar zaten. Alkışlar ıslıklar, Durmuş Durmuş Çokyaşa. Sloganları. Yarısı bağırıyor Durmuuuuuş, öbür yandan cevap geliyor Çokyaşaaaaa. Durmuş Çokyaşa deliriyor tam onun ortamı ama gel gör ki konuşamıyor.

Halk Çokyaşa’nın durumunu öğrendikten sonra yasa boğulmuş. Çoğunluğu kendisini içkiye vermiş. Tam o sıralarda Çokyaşa’nın korsan CD ve kasetleri piyasaya çıkmış. Eski konuşmalarını dinleyip dinleyip kafayı çekiyorlar. Gerçi onun konuşmaları alkol almadan da kafa yapıyor ama adet yerini bulsun. Televizyonlarda konuşmaları tekrar tekrar gösteriliyor. Gazeteler posterlerini veriyor. Onun adına dernekler kuruluyor. Bu dernekler onun adına nutuk yarışmaları düzenlemişler, ama onun gibisi bir daha çıkmamış. Durmuş Çokyaşa sesini kaybetmese de uzun bir süre gündemden inmemiş.

Meclis toplanıp son konuya dönmüş. Başörtüsü. Ak Partililer Zübeyde Hanım’ın resmini büyülttürüp büyülttürüp odalarına Atatürk’ün resminin yanına asmışlar. Demek istemişler ki “Zübeyde Hanım’a dokunan Atatürk’e dokunur.” Gök Parti de Çokyaşa’nın davasıdır deyip, başörtüsünü desteklemiş. Ok Parti bir değişik parti, taraftarı az ama nasıl oluyorsa etkili. Yine tehlikeli konuları getirip önlerine önlerine uzatmış. Oturup uzlaşmışlar. Önce bir türban tanımı yapmışlar, sonra eşarp, yazma yaşmak, tülbent. “Türban kesinlikle yasaktır” demişler. Zübeyde Hanım’ın başörtüsü tülbent grubuna dahil edilip serbest sayılmış. İşe başka kılıflar da aramışlar, “Yaş sınırı koyalım veya sadece annelere serbest olsun” diye falan. Ama daha minareye kılıf bulamamışlar, çünkü Ok parti cami ve minare sevmiyormuş.

Seçim zamanı gelmiş. Meydanlar öksüz. Kürsülerin boynu bükük. Halk mitinglerden soğumuş. Partiler sanatçı getiriyor konserler düzenliyorlar ama eskisi gibi değil, gelen giden yok. Herkesin gözü Çokyaşa’yı arıyor. Kimisi umudunu kesmemiş, o dönecek bir bir gün aha şu kürsüye fırlayacak kapacak mikrofonu diye bekliyor. Ama Çokyaşa o günden sonra siyasete küsmüş. Televizyonda konuşan bir siyasetçi gördü mü dudakları hızlı hızlı oynamaya başlıyor ama ses yok. Kimisi diyor küfrediyor, kimisi diyor nutuk atıyor. Gök Parti bakmış ki siyasetin eski tadı yok. Mitinglerde Çokyaşa’nın eski konuşmalarını dinletmeye başlamışlar. Yeniden meydanlar dolmuş. Çokyaşa’ya büyük paralar teklif etmişler gel sadece dudaklarını kıpırdat diye ama kabul etmemiş. Müzik şirketleri konuşmalarının telif hakkını istemiş, vermemiş. Kamuya hibe etmiş. Nutuk atamayınca zaten hayattan bir beklentisi kalmamış. Ama Gök Parti Çokyaşa’nın eski konuşmalarıyla tarihinin en çok oyunu alıp tek başına iktidar olmuş.


Yorumlar - Yorum Yaz