Seninki Bi Şey Mi Gardaş?

             SENİNKİ Bİ ŞEY Mİ GARDAŞ?

            Otobüs hareket etmişti. Birisinin köylü olduğu ilk bakışta anlaşılıyordu, diğeri ise ne köylüye ne şehirliye benziyordu. İkisinin de sinirli oldukları belliydi. Köylü sürekli,

-Cık cık cık.. deyip duruyordu. Diğeri ise kendi kendisine küfrediyordu. Fakat sinirden sesinin tonunu ayarlayamıyor, neredeyse otobüsün tamamı söylediklerini duyuyordu.

            Otobüs şehirden çıktıktan sonra köylünün “cık cık”’lamaları kesildi. Diğeri gittikçe daha da hararetleniyordu. Köylü dayanamayıp

            -Hayırlı yolculuk, dedi. Diğeri bir an kendini toparlayıp:

            -Hayırlı yolculuk. diye karşılık verdi. Köylü,

            -Hayrola gardaş bi derdin mi var? dedi. Diğeri sanki bu soruyu bekliyordu.

            -Sorma birader, dedi. Sorma başıma gelini

            -Hele anlat gardaş. Bi hal çare düşünelim

            -Yahu arkadaş nasıl anlatak? Ben 30 yıl Alamanya’da durdum

            -Ee…?

            -Sonra emekli oldum. Melmekete kesin dönüş yaptım. Onca yıl elin gâvuruna hizmet ettik. Biraz da kendi toprağımız için çalışak dedik. Angaraya bi lokanta açtık.

            -Ne güzel gardaş..

            -Açmak bi şey değil arkadaş. Sen sonrasını dinle. İki usta tuttum, 3 de garson. Ulan ben o garsonların….

            -Dur gardaş dur hele!

            -Durunu da durmasını da…… İşte benim lokantanın içine o üç garson etti. Üçü de emmi uşağıymış. İşe aldım. Almaz olaydım. Güzel bi açılış yaptık. Ben gasada duruyom. Müşteriler gelmeye başladı. Gel gelelim bizim garsonlar ortada yok. Birini buluyon, diğeri gayboluyo, öbürünü buluyon, öteki gayboluyo. Kendim gasadan galkıp müşterilerin siparişlerini alıyom. Masalardan sesler geliyo “Nerde galdı bizim sipariş?” diye. İyi kötü bir hafta idare ettik. Hafta sonu garsonları çektim kenara. Haftalıklarını verdim, “Bi daha gözümün önünden gaybolmayın” dedim. Ertesi hafta üçü de garşımda asker gibi dizildiler. Yeni gelen müşterilere gönderiyom bunları. Ama gardaşım üçü de birbirinden saf. Masalardan şikaat üstüne şikaat geliyo. Benim garsonlar çorba isteyen masaya pilav, pilav isteyene tavuk, tavuk isteyene gadayıf veriyo. “Ulan oğlum dikkat edin!” diyom, yoook! Salata isteyene fasulya, fasulya isteyene su, su isteyene döner. Ben gafayı bozacam. Denk getirdiğim yerde çarpıyom tokadı, tokadı yiyen daha da sersemliyo, cacık isteyene bardak, tuz isteyene bıçak, peçete isteyene marul. Her akşam bağırıyom çağırıyom, govarım, diyom. Teker teker yemekleri, malzemeleri gösterip gösterip adlarını tekrar ettiriyom velakin ben uğraştıkça bunlar daha da … ediyorlar işi. Ulan ben bunların var ya taaaaa…………

            -Gardaş dur

            -Durunu da durmuşunu da duracağını da………  Töbe töbe töbe. Adamı da günaha sokuyollar. Ne diyodum, ha bunlar böyle dükkânın içine ettikçe müşteri benim başıma çullandı. Bir iki günde müşterinin ayağı kesildi. Bir akşamüstü iyice bunaldım. Garsonlardan birine bana bi çay ver, dedim. Ne yapsa beğenirsin? Bir kiloluk çay paketini alıp gelmez mi, buyur diye. Etrafıma baktım, gözüme fırça ilişti. Elime aldığım gibi yürüdüm üstlerine döve döve fırçanın sapını kırdım. Govdum, çıkardım dükkândan. Sinirim yatışmadı, diğer iki ustayı da çıkardım, dükkânı da sattım. Şimdi köyüme gidiyom. Bu insanlarla uğraşamayacam sığır alıp sığır besleyecem köyde anasını satayım. Hiç olmazsa hoo desen anlar.

            -Gardaş seninki de dert mi? Sen bizim yerimizde olsan demek uyku uyumayıp sabah akşam söğecen

            -Senin ne derdin var?

            -Ben muhtarım gardaş. Amma köyüm yok.

            -Eeh? Köyün mü yok? Nasıl nasıl anlamadım?

            -Baya işte, köyüm yok.

            -Nasıl muhtarsın o zaman?

            -Senin dükkanın içine 3 garson etti değil mi?

            -Hee ben o garsonların….. Töbe töbe

            -Hah bizim köyün içine de birileri etti amma kim bilmiyom.

            -Nasıl?

            -Nasılı şu. Benim köyüm çok sapa bir yerde. Emme bir ara 100 haneye gadak da çıkmışlığımız var. Köyde ne aletdirik vardı, ne su vardı, ne telefon, ne de yol. En yakınındaki köye 10 kilometre var. Ben muhtar oluncaya kadar kimse halinden şikaatcı değildi. Ben seçilince bizim köylü gudurdu.

            -Nasıl? Kuduz mu oldu?

            -Yok gardaş. Öyle değil. Bizim köylü yol isteriz de yol isteriz demeye başladı. Yav gomşular nasıl açayım ben yolu? İmece dut deyollar. İmeceyle 10 kilometre yol açılır mı hiç. Dövlete de, deyollar. Len arkadaş goca dövlet bi Garamihil köyünün muhtarını dinler mi? Yok gardaş, ben köylüye laf anlatamadım. Angara’ya get deyollar. Angara nire bizim köy nire? Emme gardaş, köylü bana Angara’yı öyle bi belletti ki sokak sokak; Angara da beni bi belledi ki santim santim. Neyse lafı uzatmayalım. Biz gettik gazaya. Sorduk soruşturduk, gaymakama çık dediler. Hiyeti topladık. Çıktım emme, ben ömrümde öğretmenden böyük memur görmedim. Benim iyi kötü bir iki memur görmüşlüğüm var a, ötekinler belki hiç görmemiş. Biz gaymakamın garşısına çıktık. Kem ettik küm ettik, iyi kötü “yol” diyebildik. Gaymakam “Vatandaşlar siz gidin, hallederiz.” dedi. Biz köye vardık yol gelecek diye bekleyoz. Aradan bir iki sene geçti.

            -Bi daha çıkın

            -Nire çıkıyon gardaş? Goca gaymakam, bi yerde dövlet sayılır. Her akşam odada gonuşuyoz bi daha çıksak diye. Böyükler aman etmen eylemen dövleti gızdırmaya gelmez. Hepimizi dama dıkarlar deyo. Bi sabah galktık ne görelim. Köye bir çadır gurulmuş. “Ne bu?” dedik. Şantiye, dediler. Biz seviniyoz yol yapılacak diye. Yapa yapa bir yüzme havuzu yapmasınlar mı? “Arkadaş bu köye yol ilazım havuzu niydelim?” dedik. “Yapman etmen”. “Olmaz, dediler. Bize yap denildi yapılacak.” Eyi itirazım yok, yapılsın da gardaş o havuzu doldurcak su nirde? “Orası bizi ilgilendirmez, dediler, bizim vazifemiz doldurmak değil yapmak.” Yaptılar ya, malcılığı köyde yasak ettiler. E hadi yaptınız sığırdan koyundan ne istersiniz? Zaar içine pisliğini eder diye yasakladılar. Benim köy çiftçilikle malcılıktan ekmek yer. Biz biraz dirensek dedik ya direnilcek gibi değil. Bizim köyün adını bile duymayan  dövlet bizim köyden çıkmaz oldu. Memurlar ikiye bi denetime geliyollar. Kaç kişiye ceza yazdıklarını ben bile bilmem. Nüfusun birezi burada yaşanmaz gari deyip göçtü, getdi.

            Odada toplandık. Düşündük, daşındık. Ehtiyarlardan biri “Oğlum dedi sen bi hiyet topla. Biraz yoğurt, peynir yapın. Gaymakam beğe varın deyin ki gaymakam beğ köyümüze yaptığınız havuz uçun teşekgür ederiz. Sağolun Allah ırazı olsun. Goca gaymakam buyurun der. Buyurun deyince hepiniz oturman; yalınız sen otur. Laf arasında “gaymakam beğimiz yol” deyin, o anlar zati. Heral siz yanlış anlatdınız yahut gaymakam beğ havuz anladı. Belki o yol dedi de yanındaki adamlar havuz anladı.”

            Biz ertesi gün çıktık yola. Gaymakama vardık. Oturun falan demedi. Biz gene kem küm ettik. Gaymakam “Tamam tamam” çıkabilirsiniz dedi. O ara cesaretimi toplayıp “Yol” deyiverdim. Gaymakam gafasını galdırıp yüzüme bi baktı amma, korkudan düşüp ölecen. “Tamam” dedim içimden “Beni şindi dama guyacaklar. Söndü ocağım. Çorum çocuğum sefil oldu.” Gaymakam “Sizin yolunuz yok mu?” dedi. Ben cevap veremedim ya bizim Kara Ali “Yok efendim” dedi. Gaymakam önündeki defteri kitabı gurcaladı. “Sizin köye yol şart” dedi. “Şart emme dövletin parası yok. Amma siz aranızda yarı parasını toplarsanız bu yol yapılır.”

            Biz parayı nirden toplayalım? Köye vardık. Odada gene toplandık. Ehtiyarlardan biri dövletin parası olma mı hiç dedi, vardır vardır amma dövletin parasıyla yol yapmaya gönlü yoktur. Dövlet o parayı başka işe ayırmıştır. Gardaş üç beş ay kafam rahat durdum. Millet yoldan vazgeçti. Bu defa da aletdirik isteriz de aletdirik isteriz demeye başladı

            -Elektirik?

            -He işte aletdirik. Bizim köylü bastırır da azalar da bastırıyo. Muhtar köye aletdirik getir diye. Yahu gomşular nerden bulalım aletdiriği? Getir deyollar. Ben gene topladım hiyeti vardım gaymakama, aletdirik dedim. “Tamam, siz gidebilirsiniz” dedi. Gayri altı ay mı bir sene mi geçti. Gene guruldu bir çadır. Biz aletdirik geliyo diye seviniyoz. Bir iki koyun aldık yanımıza vardık şantiyeye gurban kesecez diye. İşçiler biz aletdirikçi değiliz dediler. Biz trafik lambası yapacaz. Etmeyin ağalar eylemeyin bizim köyde yol yok vesait yok, o trafik lambası dediğiniz kazada bile yok. Dinletemedik birader dinletemedik. İki dene lamba diktiler. Ben son gün yanlarına vardım, hadi yakın bakalım şunu da görelim dedim. Biz yakıcı değil dikiciyiz dediler. Velhasıl onlar da getti. Lakin rençberliği yasak etdi de getdi. Getdik hökümete yalvar yakar olduk. Bize siz bundan sonra ekip biçemezsiniz, sığır, goyun besleyemezsiniz, emme penguen beslemek isterseniz dövlet size kredi verecek dediler. Niydelim döndük geldik köye. Dövlet gene bizim köyden çıkmaz oldu. Ceza üstüne ceza. Nüfusun birazını da bu vesileyle gaybetdik.

            Sonra gardaş bizim köy, su demeye başladı. Su istedik, golf sahası yaptılar, telefon istedik, otopark yaptılar. Köyde mal beslemek yasak, ekip dikme yasak. Her gün birer ikişer kişi göçer oldu. Gayri kimsenin bir şey isteyecek cesareti kalmadı.

            İşte kala kala bir ben galdım. Bizim garı “Bu işleri sen açtın köylünün başına” dedi çocukları alıp getdi. Köyde bi başıma ben galdım. Şimdi de Angara’dan geliyom “Ya bana bir köy bulun, ya değilse benim köye köylü bulun” dedim. Bakalım bu defa ne yapacaklar.


Yorumlar - Yorum Yaz