Beni Bi Günlüğüne..

              BENİ Bİ GÜNLÜĞÜNE.. 

              Kapıcının canı burnundaydı. Daha sabah sabah yöneticiden aidatları niye toplamadın diye fırçayı yemişti. Söylene söylene bodrum kattaki dairesine iniyordu. Evine yaklaştıkça da sesini yükseltiyordu. “Godumun yöneticisi. Yönetici olmuş da döyüs adam olamamış” Derken önüne çöp kovası denk geldi,  kapıcı o sinirle çöp kovasına bir tekme salladı, çöpler bir tarafa, kova bir tarafa gitti. Evinin kapısına gelince kapıya yumruğu bastı. Karısı kapıyı açınca “Sofra hazır mı?” diye gürledi. Karısı “La havle..” deyip dişini sıktı. Kapıcı “Pezevengin oğlu, sen de adam mısın be! Beni var ya bir günlüğüne yönetici yapacaklar böyle mi olurdu bu apartman! Mum ederdim hepsini be, mum!” diyerek sofraya oturdu. Karısı çayını doldurdu kapıcı “Ne biçim çay lan bu, su gibi?” dedi. Karısı “Ee yeter be! Sen de bi gün demli dersin bi gün açık anlamadım ki!” diye karşılık verdi. Kapıcı zaten hırsını alacak yer arıyordu. “Bi de cevap mı veriyon gız!”, deyip kalktı ayağa, başladı kadını dövmeye. Kadın adamın elinden kurtulup ağlaya ağlaya başka odaya gitti. Kadını elinden kaçıran kapıcı daha hırsını alamamıştı, koltuğa oturup bir sigara yaktı. “Döyüsün oğlu.. Hergele bi de tahsilli olacak. Ulan ben senin gibi yöneticinin var ya.. Ah ah beni bi günlüğüne yönetici yapacaklar ki, o zaman görecekler bina nasıl yönetilir.”

***

Yönetici, kapıcıya bağırıp çağırdıktan sonra içeri girdi. Karısı: “Ahmetciğim kendini bu kadar yorma, uğraşılmaz böyleleriyle. Dedim sana bu apartmanın derdi bitmez diye.” Yönetici:

-Hayatım daha bir aidatı bile toplayamıyor. Karısı:

 -Canım boş ver, olduğu kadar olur. Sen geç otur ben masayı hazırlayayım, dedi ve mutfağa gitti. Yönetici pencerenin kenarına oturarak dışarıyı seyretmeye başladı. Gözüne ilk çarpan yoldaki çukurluk oldu. Kendi kendisine konuşmaya başladı “Hadi bizim kapıcı neyse, ya bu muhatara ne demeli? Şu mahallenin haline bak! Seçim zamanı her şeyi vaat et, seçilince hepsini unut. Karaktersiz herif, beni bir günlüğüne muhtar yapacaklar ki buraları Paris’e çeviririm, Paris’e. Ah ah.. Beni çok değil bir günlüğüne muhtar yapacaklar ki, buraları güllük gülistanlık ederim. Ben bildim bileli aynı koltukta, ölmedi de moruk.”

***

Muhtar ve karısı o gün şehrin öbür ucundaki oğullarının evinde yatmışlardı. Muhtarın oğlu ve gelini, sabah hemen hemen aynı zamanda kalktılar. Gelin,

-Ben kahvaltıyı hazırlayıp babamları kaldırayım sen de tıraş ola koy” dedi. Muhtarın oğlu

-“Aman aman sevgilim, ben hemen çıkayım, tıraşı iş yerinde olurum. Şimdi babamları kaldırırsan bizi eve götür derler. Hiç uğraşamam.

-Olur mu?

-Olur olur. Sen, dükkâna mal gelecekmiş erken gitti, sizi de rahatsız etmek istemedi de.

Gelin, kahvaltıyı hazırlayıp, çocuklarını ve kayın pederiyle, kaynanasını kaldırdı. Hep beraber kahvaltı yaptılar. Gelin, kocasının dediklerini kayın pederiyle kayın validesine söyledi. “Çok üzüldü sizinle beraber kahvaltı yapamıyorum diye, ama baba iş işte. Mal gelecekmiş mecbur gitti.” Muhtar anlayışlı adamdı.

-Tamam kızım dedi. Bu seferlik de böyle olsun uzak bir yerde miyiz, ne zaman olsa beraber yer içeriz. Oğlan işine baksın. Biz şurdan otobüse biner gideriz, dedi. Kahvaltıdan sonra muhtar ve karısı evden çıkıp durağa yürümeye başladılar. Muhtarın ayakları ağrıyordu, daha üç beş adım atar atmaz söylenmeye başladı “Of ya hiç yaşlıları düşünen yok. Ne bu kardeşim biz bu ülkenin vatandaşı değil miyiz, bizim yaşamaya hakkımız yok mu, durak dediğin bu kadar uzağa yapılır mı, ne biçim belediye başkanı bu? Bunca senelik muhtarım bunun gibi beceriksizini görmedim. Ama asıl suç bizim milletimizde canım” Muhtar sinirlenince karısı evhamlandı.

-Aman Nuri Bey tansiyonun çıkacak. İstersen şurda biraz soluklanalım. Nasılsa evde yapılacak bir işimiz yok.

-Olur mu Hayriye Hanım? Muhtarlığı kim açacak? Ha ne diyordum, tabi canım asıl suç bizim milletimizde, hiç düşünmeden atarlar oyu. Olur mu, bu adamdan belediye başkanı olur mu? Beni belediye başkanı yapacaklar ki o zaman görecekler nasıl olur bu iş. Tabi ya, her adım başına bir durak, beş dakikaya bir otobüs yapmazsam bana da Muhtar Nuri demesinler. Var ya bir başkan yapacaklar başka bir şey istemem.

***

Belediye başkanının telefonu çaldı. Vali, acil toplantıya çağırıyordu. O da hemen telefona sarılıp şoförü çağırdı Allah’tan şoförün evi yakındı. Daha başkan evinden çıkmadan şoför kapıya geldi. Başkan bir taraftan merdivenlerden iniyor bir taraftan da kravatını bağlamaya çalışıyordu. Makam arabasının kapısını sinirden kırarcasına çarptı, şoförün yüreği hop etti. Başkan sinirliydi. “Ulan bu saatte toplantı mı olur?” dedi. Şoför:

-Olmaz efendim, dedi.

-Olmaz ya. Valiysen valiliğini bil değil mi canım?

-Evet efendim.

-Valiysen adam gibi işini yapacaksın..

-Haklısınız.

-Ha, toplantı mı? Yap kardeşim, yap! Sana toplantı yapma diyen var mı?

-Yok efendim.

-Ama adam gibi bir saatte yap. Hem neymiş, acil gel. Ne bu kardeşim, iş kaçıyor mu?

-Evet efendim.

-Sen ne konuşup duruyorsun! Arabanı sür cevap verme bana. Çabuk ol çabuk zaten geç kaldık.

-Sürüyorum efendim

-Cevap verme.

-…..

-Valiymiş, hah güleyim bari. Sen adam mısın ulan, haysiyetsiz! Ulan züppe var ya. Şu hale bak, ne hale getirdi güzelim şehri. Elimizi kolumuzu bağlıyor. Kardeşim olur mu böyle? Toplantıda da bir şey söyleyecek olsa, hayvan pazarı projesi ne alemde, yeni çöp deposu bilmem nolmuşmuş.. Hay senin çöpüne de çöplüğüne de.. Beni bi günlük vali yapacaklar ki, önce bütün personeli doğruca doğuya sürerdim. Hele o Fuat’la, Salih hayvanlarını Cumhuriyet Meydanında darağacına.. Yapmazlar ki, nerde işe yaramaz, takoz var bizim başımıza vali. Ne ala memleket be! Ulan beni yapacaklar ki..

***

O sırada vali, hükümet konağında toplantı odasındaydı. Toplantıya çağırdığı hiç kimse gelmemişti daha. Vali odanın içinde duvardan duvara volta atıyordu, her seferinde adımları hızlanıyor ve sertleşiyordu. Son defa pencereden dışarı baktı. Kendi makam aracından başka araba görünmüyordu. Toplantı odasından çıkıp merdivenlere doğru yöneldi. Valinin çıktığını gören odacı valinin yanına koştu. Vali “Bunların hepsini kazıyacaksın arkadaş. Bu ne ciddiyetsizlik yahu! Geldiklerinde beni çağır, ben makamdayım.”

Vali odasına girip koltuğuna oturdu. Sağa sola bakındı. Vakit geçirecek bir şey bulamadı. Telefonu çıkarıp eski bir arkadaşını aradı. Genelde konuşan kendisiydi. Arkadaşı valiyi tasdikledikçe vali daha da hararetleniyordu. “Arkadaşım bu insanlarla uğraşılmaz, adamları toplantıya çağırıyorum, şu saat oldu daha gelen yok. Ne yapayım sen söyle?

-Haklısın kardeşim

-Yok arkadaşım yok, bu şartlar altında bu millet ilerlemez ki, biz gece demeyip gündüz demeyip çalışalım, didinelim, bir belediye başkanına bile sözümüz geçmesin. Yetki vermezler, ödenek vermezler sonra sonra da iş isterler.

-Öyle kardeşim ne yapacaksın..

-İş istiyorsan adamın arkasında da duracaksın. Şimdi bana bir soruşturma açılsa mesela kim durur arkamda. Hangi milletvekili savunur beni?

-Savunmazlar.

-Savunmazlar ya. Hatta kuyunu kazarlar. Eski vekiller yok ki. Eskiden nasılmış, vekiller, milletin vekiliymiş, bakanlar da öyle bakıp durmuyormuş. Milletvekili dediğin valinin, kaymakamın vekiliymiş. Şimdikiler milletvekili mi be! Ha ha beni bir günlüğüne vekil yapacaklar da sonra seyredecekler ülke nasıl gelişiyor. Anında sokarım Avrupa Birliğine.

-Kardeşim okulda da en çalışkan sendin.

-Yapmazlar ki işte, nerde gereksiz, boş adam var, onları milletvekili seçerler. Beni yapacaklar da yapmazlar ki.. Seçseler, personelimin arkasında kale gibi dururum. Al valim sana yetki, al sana ödenek derim. Sonra da çatır çatır hesabımı da sorarım, sana bunca yetki verdim bunca para verdim hani ne yaptın diye?

***

Milletvekili sabah erkenden odasına geçti. Seçim bölgesinden partinin ileri gelenlerine randevu vermişti. Gelip orman arazisinin kendilerine tahsis edilmesini istediler. Fabrika yapıp memleketlerine hizmet etmek istiyorlardı. Milletvekili gece geç yatmıştı. Göz kapakları ikiye bir düşüyordu. Fazla konuşmadı, konuşamad:

“Hemşerilerim sizlere canım feda, dedi. Bu iş bundan sonra benim işimdir. Kendi işimmiş gibi uğraşırım. Şu bakan yok mu şu bakan. Öteki partiden şerefsiz. Bizden gelen hiçbir işi yapmaz. Adamı tutmuş bakan yapmışlar. Ne anlasın o yarma bakanlıktan! Yalnız var ya beni bir günlüğüne bakan yapsalar, saatine varmadan fabrikanın temelini atarsınız. Ormanmış, bakan bilmez ki bizim şehrin durumunu. Arkadaş milletin karnı aç, millete çam ağaçlarının kozalaklarını mı yedireceksin? Düşünmeye bile gerek yok, kes ormanı şöyle kocaman bir fabrika dik, bütün memleket faydalansın. Değil mi ya?

-Ne güzel konuştunuz vekilim..

-Siz gidebilirsiniz. Biz elimizden geleni yaparız.

-Sağolun efendim. Teşekkür ederiz.

***

Bakan öğlene doğru kalkmıştı. Kahvaltı masasına oturdu. Her sabah en az üç gazeteye göz atardı. TV’den ziyade gazete haberini severdi. Gazeteler başbakanın bir baraj ihalesindeki yolsuzluk iddialarını yazmıştı. Aynı sayfada da bakanın yıllardır bitmeyen bir projesi haber yapılmıştı. Bakan kendisi hakkındaki haberi görünce kızdı. Yanında haberi yapan gazeteci varmış gibi konuşmaya başladı. “Yazması kolay, dedi. Yazarsınız tabi ne olacak! Oradan öyle görünüyor tabi. Bakan projeyi bitiremedi. Kolaysa gel sen bitir. Başbakan başbakan değil ki, bak bak Varan 1: Barajın Suları Başbakana Akıyor. Başbakan paraları kendi cebine indiriyor. İşte bak, görüyor musun, koskoca baraj ihalesinden çuvalla para kaldırdı. Akıllı adam, kendisi yapmadı tabi. Daha bunlar ne ki? Daha neler yaptı neler.. Bize gelince yok. Bir de eleştirmişsin. Proje bitmiyorsa var bir sebebi. Ben mi bitirtmiyorum? Ama başbakan alçak ne yapalım? Ben olsam yolsukluk molsuzluk yapmam. Hak kiminse ihale ona. Hak etmiyorsa, çekil bakalım şu ihaleden A şirketi. İhale B şirketinin. Ama yapmazlar işte. Yaparlar mı? Beni bir günlüğüne başbakan yapacaklardı ki proje mi koyarım bitmedik, tamamlanmadık? Aynı gün ne kadar proje varsa hepsini şak diye tamamlardım.”

***

Başbakanın konukları vardı. Ülkenin en tanınmış işadamları gelmişti. Başbakanın bir kanun çıkarmasını istiyorlardı. Başbakan ise “Beyler bildiğiniz gibi değil. Kanun dediğiniz bizimle bitmiyor ki, hadi teklifi sundun meclise, buna muhalefet ne der, muhalefet. Adamlar ne yapsak tepemizde. Kıpırdatmıyorlar ki. Haydi, onu da geçtim. Cumhurbaşkanı biz ne yollasak tam tersini yapar, aynen veto eder. Veto etmesi de bir şey değil, bütün Türkiye’ye reklâm eder bizi. Akşama bakmışsın bütün TV’ler bizden ve sizden bahsediyor. Her şey o adamda bitiyor. Aksi adam bir defa. Laf anlatılmaz. Ben cumhurbaşkanı olacaktım ki o zaman nasıl kanun koyulur görecektiniz. Ah bir günlüğüne bile yeter, şöyle aklımda on kanun var bunları bir yürürlüğü koysam Türkiye on sene ileri gider. Bir on kanun daha bir on sene daha ileriye.”

-Haklısınız beyefendi.

***

Cumhurbaşkanı bir yabancı ülke devlet başkanını ağırlıyordu. Görev süresi boyunca 6-7 defa görüştüklerinden artık samimi olmuşlar, birbirlerinden kameraların karşısında bile sevgili dostum diye bahsediyorlardı. Devlet başkanı, cumhurbaşkanına “Sevgili dostum AB raporlarına göre sizin ülkede işsizlik oranı epey artış göstermiş” deyince cumhurbaşkanı “Sevgili dostum dedi bunlar halledilmeyecek şeyler değil. İşsizlik sorunu dediğin nedir ki, bizim asıl sorunumuz siyasi. Bak ben 4 yıldır görevdeyim. 2 yılı sayma. Bunun 2 senesi acemiliğimize denk geldi. 2 yıl gece gündüz hiç uyumadan çalışsan ne yapabilirsin? İşte benim kala kala 1 yılım kalmış, bu bir yılın 6 ayını veda ziyaretleri say, geriye ne kaldı?

-6 ay

-Bizim ülkede sağlam bunun 3 ayı da tatildir. Ne kaldı?

-3 ay. Bunun da 1,5 ayı da şöyle böyle gider.

-Kaldı 1,5 ay

-15 gün de ben yesem. Kaldı?

-Bir ay

-Ha işte. Bir ay, belki daha da az. Ben bu bir ayda bekleyen kanunları mı onaylayayım, geziye mi çıkayım, işsizliği mi çözeyim yoksa evimle barkımla mı uğraşayım? Sevgili dostum bizim en büyük sorunumuz siyasi. İşte ben gidiyorum. Ama var ya beni bir defa daha seçseler var ya. O zaman sorun mu kalır problem mi kalır? O zaman gör sen bizim ülkeyi. Ama yok, biz de insanın kıymetini bilen yok. En büyük sorun siyasi. Bir defa daha seçiverecekler ki o zaman gör sen, o zaman.


Yorumlar - Yorum Yaz