BAKİ'NİN BİR GAZELİNİ ŞERH DENEMESİ 2
-247-
Mef’ûlü mefâ’îlü mefâ’îlü fa’ûlün
İsterse n’ola haste göñül yâre sarılmak
Mecrûh olıcak lâzım olur yara sarılmak
Haste gönül yare sarılmak isterse n’ola, mecruh olıcak yara sarılmak lazım olur.
Aşığın gönlü her zaman yaralı ve hastadır. Bu dertlerin tek dermanı ise derdin sebebi olan sevgilidir. Hasta gönlün de yâre sarılmak istemesine şaşmamak gerekir.
Şair, yaranın sarılmasının gerekliliğini ifade ediyor. Burada yaralanan birisinin kan kaybını önlemek için yarasına tampon yapması kastediliyor olmalıdır. Nasıl ki bir yaralı yarasını bastırır, hasta olan gönül de yârine sarılmak ister, çünkü gönül yarası yardan kaynaklanır.
İlk mısrada haste gönül ifadesi ile tecrid sanatının yapıldığını görüyoruz.
Hasta ile mecruh, gönül ile yara kelimeleri arasındaki ilişkiden dolayı leff ü neşr sanatının yapıldığını söyleyebiliriz.
Olmadı müyesser baña bir serv-i revânuñ
La’lini öpüp biline bir pâre sarılmak
Bana bir serv-i revanın la’lini öpüp biline bir pare sarılmak müyesser olmadı.
Sevgilinin güzellik unsurları şairler tarafından üstünlük ifade eden nesnelerle anlatılmıştır. Sevgilinin boyu bu bakımından ağaçların en uzunu olan serviye benzetilir. Şair, servi boylu sevgilinin la’l gibi dudaklarını öpmeye ve beline bir defacık sarılmaya müyesser olamamıştır.
Serv istiareyle sevgili yerine, la’l de yine aynı şekilde dudak yerine kullanılmıştır.
Öpdüm elini kucmaga bilin edeb itdüm
Güldi didi bilmez dahı bî-çâre sarılmak
Elini öpdüm, bilin kucmaga edeb itdüm, güldi didi bî-çâre sarılmak dahı bilmez.
Türk toplumunda saygı ifadesi olarak el öpmek önemli bir adettir. El öpüldükten sonra samimiyet derecesine göre eli öpülen ya öperek, ya sarılarak ya bahşiş vererek ya da “el öpenlerin çok olsun, eksik olma, çok yaşa” gibi sözlerle mukabele eder. Eli öpülen çok üst düzey bir zatsa elbette ki oldukça resmi bir karşılık verecektir.
Âşık da bir fırsatını bulup sevgilinin elini öpmüştür, aşığın edebi bundan fazlasına müsaade etmemiştir. Oysa sevgili, aşığın sarılmasını da beklemiştir. Aşığın bu acemiliği karşısında ise duygularını gizleyememiş ve gülerek, “bi-çare sarılmak bilmez” demiştir.
Dil-berlerüñ ey gonca-dehen ‘âdeti budur
Gül ruhlarını ara öpüp ara sarılmak
Ey gonca-dehen dilberlerüñ âdeti budur, ara öpüp ara sarılmak
Şair, sevgiliye ey gonca ağızlı diye sesleniyor ve ona dilberlerin âdetini hatırlatıyor. Demek ki gonca-dehen bu âdeti yerine getirmiyor ki âşık hatırlatma ihtiyacı duyuyor. Elbette ki, âşık, gül yanakları öpmeyi hiçbir zaman başaramayacaktır. Beyitte “dilberlerüñ” denilerek bir zümreden bahsedilirken “ey gonca dehen” ifadesiyle tek bir sevgiliden bahsediliyor.
“Ey gonca-dehen” denilerek nida sanatı yapılıyor.
Yanak, güle benzetilerek, ağız, goncaya benzetilerek teşbih-i beliğ yapılıyor.
Zâyi’ ola mı bunca belâ dünyede Bâkî
Yâ Rabbi nasîb ola mı dildâra sarılmak
Bâkî, dünyede bunca belâ zâyî, ola mı, Yâ Rabbi dildâra sarılmak nasîb ola mı?
Şair, sevgiliye kavuşma yolunda dünyanın belasını çeker. Fakat bundan şikâyetçi değildir, onun tek kaygısı, bunca sıkıntıya rağmen sevgiliye kavuşamaması ve çektiklerinin zayi olmasıdır.