Genç yazar bilgisayarın başına oturmuş, bir öykü yazmaya hazırlanıyordu. Bazen bir oturuşta sayfalarca yazardı, bazen de boş bir sayfa açar, bu boş sayfaya bakar bakar tek kelime yazamazdı. Üç beş satır yazıp devamını bir türlü getiremediği onlarca dosya vardı. Bilgisayardaki bir klasör bu yarım kalmış öykülere aitti. Yazarın birazdan yazacağı öykü diğerlerinden farklıydı. Çünkü bu, her şeyden önce bazı anlarına bizzat şahit olduğu yaşanmış hazin bir olaydı. Hakan’la Filiz’in öyküsü.
Yazar, her ne kadar yaşanmış bir olayı anlatacak olsa da, öyküyü kafasında tekrar kurguladı. Hem Hakan’ı, hem de Filiz’i iyi tanıyordu. Hatta Hakan’la akrabalık bağı da vardı. Bu yüzden edebiyatçıların hâkim bakış açısı veya ilahi bakış açısı dedikleri tekniği kullanmayı tercih etti. Bu anlatım tekniğinde anlatıcı olaylara dışarıdan bakar ve kişilerin en mahrem bilgilerini, zihinlerinden geçenleri, geçmişte yaşadıklarını, gelecekte başlarına gelecekleri kısaca bütün her şeyi bilirdi.
|