Yunus'ta Peygamber Sevgisi (www.sondakika32.com) ![]() Sözlük anlamıyla “özelliklerini sayma, bir şeyi vasfetmek, bir şeyi överek anlatmak, övgü” gibi anlamlara gelen na’t, edebiyatta: "Peygamber Efendimiz’i konu edinen, ona duyulan sevgiyi anlatan şiirlerin genel adıdır." Na’tlarda, Peygamber Efendimiz’in üstün özellikleri, isimleri, sıfatları, beden özellikleri, mucizeleri, yaşadığı sıkıntılar vs. konu edilirken na’tların sonunda şairler günahkârlıklarından dem vurarak Efendimiz’den yardım dilerler, O’nun şefaatine nail olma arzusunu dile getirirler. Na’t yazma geleneği Efendimiz’in dünyayı teşriflerinden de önceye dayandırılmakla birlikte, Anadolu’da ilk Türkçe na’t örneklerini Yunus Emre’nin (ölm. 1320) divanında buluruz. Yunus, arı duru Türkçesiyle Peygamber Efendimiz’e duyduğu derin sevgiyi anlatır, O’nun şefaatinden medet umar. Efendimiz, biçare asi kullara şefaat edecektir: Bî-çâre ‘âsî kullara yarın ol Şefâ‘at eyleyesi Mustafâ'dur Bir başka beyitte, tahtın, tacın boş olduğundan dem vuran Yunus, ölümü hatırlatır: Terk idesin taht u tâcı bilesin itdügün göçi Muhammed Hak yalvarıcı şefâ'atçimüz andadur Yarın mahşerde, şefaat edecek olan Peygamber Efendimiz’dir. Yarın mahşer Şefî‘ odur Şefî‘ ol Sekiz Uçmak sakâsı Mustafâ'dur Yunus Emre, Efendimiz’in, peygamberler serveri olduğunu vurgular: Peygamberler serveri dîn diregi Muhammed Gör ne gevherler kodı bu bizüm kânumuza Şair, diğer bir beyitte şöyle der: Ol ‘âlem fahri Muhammed nebîler serveridür Vir salâvât ‘ışkıla ol günâhlar eridür Bir başka beyitte, Hz. Muhammed’i âlemi kaplayan denize benzeten şair, yetmiş bin peygamberin onun içinde olduğunu söyler: Muhammed bir denizdür ‘âlemi tutup durur Yitmiş bin peygamberler gölinde Muhammed'ün Efendimiz, Cenab-ı Hak tarafından “habibim” denilerek övülmüştür. Yeryüzündeki bütün çiçekler O’nun teridir: Hak anı ögdi yaratdı sevdi Habîb'üm didi Yir yüzinde cümle çiçek Mustafâ'nun teridür Yunus, bir başka beyitte, gülün, Efendimiz’in teri olduğunu söyler. Gül Muhammed deridür bülbül anun yâridür Ol gülile ezelî cihâna bile geldüm Efendimiz’in alnı ay, kaşı hilaldir; O’nun ışığı ise gündüzü aydınlatan nurdur: Ayun bedr ü hilâl alnı vü kaşı Günün nûrı ziyâsı Mustafâ'dur Allah, O’nu nurdan yaratmıştır: Çalap nûrdan yaratmış cânını Muhammed'ün ‘Âleme rahmet saçmış adını Muhammed'ün Yunus, Efendimiz’in miraç mucizesinden yeri geldikçe bahseder: Cebrâîl da'vet kılınca Mi'râc'a Muhammed'i Mi'râc'ında diledügi ümmetinün varıdur Efendimiz, kendisine ümmet olanı mahrum etmez; onun ümmeti olan Cennet’e kavuşur: Sen ana ümmet olıgör o seni mahrûm komaz Her kim anun ümmetidür sekiz Cennet yiridür O’nun sünnetine uyarak, farzları yerine getirenler, hesap günü sıkıntı çekmez: Her kim anun sünnet ile farzını kâ’im tutar Ne diyem ki ‘âkıbet sorı-hisâbdan beridür Yazımızı Yunus Emre’nin halen gönülleri titreten ve ilahi olarak da okunan şu güzel na’tı ile bitirelim: ‘Aşkun ile ‘âşıklar yansun yâ Resûla'llâh İçüp ‘aşkun şarâbın kansun yâ Resûla'llâh Şol seni seven kişi komış yoluna başı İki cihân güneşi sensün yâ Resûla'llâh Şol seni sevenlere kıl şefâ‘at anlara Mü'min olan tenlere cânsun yâ Resûla'llâh Şol seni sevdi Sübhân oldun kamuya sultân Cânum yolına kurbân olsun yâ Resûla'llâh ‘Âşıkam şol dîdâra bülbülem şol gül-zâra Seni sevmeyen nâra yansun yâ Resûla'llâh Dervîş Yûnus'un cânı ‘âlem şefâ‘at kânı İki cihân sultânı sensün yâ Resûla'llâh |
1350 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |